29 Kasım 2007 Perşembe

:) BEN İTALYA'DAYKEN :)

Canlarım, özlemle buram buram burnumda tüten arkadaşlarım benim,dostlarım.Nihayet teşrif edebildim.O kadar çok özledim ki sizi, sabaha kadar yazıp okuyabilirim.Çünkü ne yazabildim ve açıkcası ne de yazdıklarınızı okuyabildim.Bilgisayarın başına ancak hazırlamakta olduğumuz konferans için oturabildim. Aslında İtalya'dan döneli çok oldu.11 Kasım günü dönmüştük,ancak döner dönmez o görev senin bu görev benim gezdiğim için çok yoğundum,tabi bi de taşınma işleri...Ne siz sorun ne de ben anlatayım diycem ama merak etseniz de etmeseniz de anlatıcam zaten.
Önce başlığımdan bahsetmeliyim.Her zaman, "ben şurdayken,ben şuyken,ben şununlayken "diye başlayıp böbürlenmek suretiyle akıp giden o gıcık konuşmalardan nefret etmişimdir.Faket gel gör ki gün geliyor Allah seni de onlardan yapıveriyor.Ya! bende de bir "ben İtalya'dayken " cümleleri peydah oldu ki sormayın gitsin.Yahu insan kendini kaptırıveriyor ve istese de istemese de çıkıveriyor ağzından ve işte latife olsun babından konduruveriyorsun böyle bir başlığı.
İtalya maceraları için geçirdiğimiz her günü tek tek anlatıcam sizlere ancak yarın nöbetçiyim ve pek de şevkle yapmadığım bu görev için hem psikolojik olarak hem de ekolojik olarak hazırlamam gerektiğinden bu yorgun bedenimi erken kaçıcam bu gün.Beni merak eden tüm arkadaşlarımı daha da meraklandırmamak için az da olsa yazmak boynumun borcudur dedim ve atıverdim kendimi bilgisayarın kollarına.
Canlarım, şekerparelerim artık geldim burdayım meraklanmayın hiç ben sizi çılgın bir cadıdan mahrum bırakır mıyım? Hadi biraz resimle olaya renk katayım.Küçücük yüreğimden kocaman sevgimle öpüyorum sizi Seda Sayanvari kokulu kokulu.




Sular şehri Venedik

Kimseciklerin binemediği gondollar(120 Euro)

Maske cenneti


NOT:Öğretmenler günümü kutlama nezaketi gösteren canım mutlu hemşom ve incefikirlim size çooooooookkkkkkkkkkkkkkkkk teşekkür ederimmmmmmmmmmmmmmmmm.

31 Ekim 2007 Çarşamba

BUGÜN BENİM DOĞUMGÜNÜM



Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider

29 Ekim 2007 Pazartesi

YAŞASIN CUMHURİYET

Okulumuzun bando takımı ve öğrencilerimizin cumhuriyet yürüyüşü.

AZ ZAMANDA ÇOK VE BÜYÜK İŞLER BAŞARMAK


Canım arkadaşlarım biliyorum çok ihmal ettim ben blogumu. Ancak geçen zaman içerisinde yaşadıklarımı şimdi okuduğunuzda sizin de bu ayrılışa hak vereceğinize inanıyorum.

Nerelerdeyim ben di mi?

Öncelikle sizlerinde en az benim kadar mutlu olduğunuzu bildiğim şu İtalya işleri için uğraştık Nurgülcüm ile. Okul çıkışı nasıl yaparda çocuklarımızın yol masraflarını karşılayabilecek bir sponsör buluruz diye. Yemedik içmedik ve 14 öğrencimizin İtalya'ya hem gidiş hem de dönüş uçak bileti (hemi de THY'den) masraflarını karşılayacak hayır severler bulduk.

Sonra İtalya ile sürekli gelip giden mail trafiği, İngilizceleri Türkçeye çevir oku, cevap yaz sonra ingilizceye çevir yolla.

18 yaşını doldurmadıkları için öğrencilerimizin yurtdışı çıkışlarına ailelerinin izin vermeleri ile ilişkin almaları gereken noter tastikli muafakatnameleri toparla, pasaportlar için fotoları ayarla,valilikten ülke dışı için olur al derken trafik gittikçe arttı.Tabi bu işleri yaparken dersler girip Osmanlı devletini I.Cihan harbine sok ve Mondros'u imzala.

Okul işleri devam ederken yeni evime taşınacağım için onun eksik gedikleriyle de uğraştım. Anacım ne zormuş ev sahibi olmak Valla boşuna dememişler "evin var mı derdin var" (ya bu böyle miydi yoksa kendime mi uyarladım neyse) Dedik ki kocişkomla önce bi kartonpier yaptıralım ama ne mümkün biz yaptırdığımızı sandık ancaaaakkk usta yapmış mı yamultmuş mu orası mechul. Bi görseniz sizde benim gibi çıldırırdınız.Olamaz böyle bi şey salon ortadan yukarı doğru eğimli, oturma odası olarak düşündüğüm yer ise aşağı doğru.O an ustayı bulsam yiycem ama verilecek sadakası varmış ki o gün yoktu. Lakin 2 gün sonra yakalamak suretiyle söyledim söyleyebildiğimi.Yahu be adam senin gözleri şehla mı? Neyse ki düzeltebilme kabiliyetiyle başarmış salonumu ancak diğer odam henüz duruyor saldım çayıra Mevlam kayıra .

Hadi neyse dedik olur böyle vakalar Tatlı cadı yakalar bozmayalım ağzımızın tadını. Bir kaç gün sonra girişte ki boşluklara dolap yaptıralım ıvırımız zıvırımız çıksın aradan.Gittik sağlam iş yapan bi ustaya çizmişim tabi afilli dolaplarımı ben en kullanışlısından.Gösterirsin gerine gerine. Usta amcamın meslek lisesi mezunu oğlu hemen bilgisayarda istediğim gibi düzenledi çok şık oldu.Oldu da "kapakları da sürgülü ustam unutma ha" deyince birden olanlar da oldu."Ben sürgülü yapmam da yapmam o kullanışlı olmaz sonra çok başınız ağırır" , ya ustam sana ne yap sen sonra ben uğraşcam .Yok adam Nuh der peygamber gelmez. Neysa bi düşünelim dedik.Başka bir mobilyacıyla anlaştık sonra "sürgülü dolapsever ve yapar Rıza Usta". Bu iş de meşakatlı başarıldı, ama hallettik .

Tokici olduğumuz için 3 odamız halı döşeli çok sağlıksız olduğudan oralara da laminant yaptıralım diyerek bizim gibi Tokici can arkadaşlarımız Sunişlerle laminant beğenmeye gittik.

Laminanttan sorumlu kişi yok bekle anacım bekle.Onu beklerken çay içtik sohbet ettik bu arada hani şu lokantalarda masaların üzerine yayılan cam benzeri sert plastikler vardır ya onlar da benim yanımda rulo halinde durmaktalar.İki küçük çocuk babalarıyla bunlardan bilgisayarlarının altına kestirmek için teşrif ettiler yanımdaki mavi rulo beğenildi yere serildi kesilmekte. Bi ara yandaki dolaplara doğru yönümü çevirmiştim ki bir hışımla diğer dulo tam elmacık kemiğime kayarak düşmez mi.Amam amam diyim ben size aklım çıktı.Nasıl bir acıyla kıvranmaktayım anlatatmam.Yüzüm şişti anında tabi, morluk da cabası . Sonunda o acı içinde yine seçtim laminantları.(Şimdi o kızarıklık elmacık kemiğime doğal bir allık görünümü vermekte).

Dün ise laminant ustasına gittik başka bi bloktan aldık eve götürdük çünkü ben holüme de laminant istedim istedim de holde varolan karoların üzerine yapılacak olan laminant için yandaki süpürgelikler sökülmeli kim yapıcak derken Allah'tan bu usta "ben yapıveririm hocam üzülme sen" dedi. Neyseki Allah nazarlardan sakına son işimiz yaver gitti.

Yaaaaa canlarım eve her gün bu maceralar eşliğinde haşat pozisyonda geldiğim için yazmak kolay olmadı okudum bende ve bir iki yorum bırakabildim.Nolur affedin....

Not: Yarın İtalya'ya uçuyoruzla ilgili gelişmeler..... Beni izlemeye devam edin

25 Ekim 2007 Perşembe


Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber.

13 Ekim 2007 Cumartesi


Sabah erkenden hortlatırken annem homurdanırdım "öf anne bayramda uymak sevaptır ne olur bir az daha",o ise "olmaz babanlar şimdi gelir camiden görürsün,hadi kalk süslü kokana daha bir sürü işimiz var"derdi.Homur homur sabah bir telaş sorma gitsin.
Kabir ziyaretinden sonra kahvaltılar hazırlanır, babamız ve kocamız kapıda karşılanır, eller öpülür, haçlıklar alınır.Daha kahvaltı masası henüz toplanmıştır ki misafirlerin biri gelir biri gider.Hoş beş muhabbet, mutfak ve salon arası dokunan mekik metrelerce olur ve o nazik popomuz geç saatte koltuk görür ,öldüm bittimler başlar,alır başını gider telaşlar.
Ne güzeldir bayramlar sevgi vardır, hürmet vardır, misafirperverlik vardır.Evet yorulursun ama bu seni hiç gocundurmaz mutlu bir telaşla zevkle hırpalarsın kendini.Baba ocağında bir başkadır bayramlar.
Oysa kilometrelerce uzakta bıraktığın canlarının elini öpememek,bir telefonun sinyaliyle kutlamak bayramlarını.Tüm aile fertlerinin bir araya toplanıp bayramın o tatlı telaşını yaşadıklarını bilmek sen yokken yanlarında.Hem onlarında bu özlemi çektiklerini,seni üzmemek adına ağlamamak için kendilerini zor tutklarını hissetmek çaktırmasan da ne çok içini acıtır kanata kanata.
Sevmiyorum ben bayranları gurbette olunca.Keşke anacığım hortlatsaydı bu gün beni sabahın köründe,şöyle afilli bir kahfaltı hazırlasaydım cümbürcemaat herkese,hoplaya zıplaya karşılasaydım babacığımı cami dönüşü kapıda ve her zamanki o imalı ifademle "bayyyrrrraaaaamıııııınnn mubarek olsuuuunn" diyip kapabilseydim haşlığımı,toprağına kurban olduğum canım anneanemin,büyük teyzemin , asla ölümünü kabullenemeyeceğim Emine Teyzoşumun, dedemin, hatta konşumuz Lütfiye teyzenin annesinin kabirlerini ziyaret edebilseydim,keşke ayaklarım şişene kadar salon mutfak arası mekik dokusaydım.Keşke ailemin yanında olsaydım.Sevmiyorum ben bayramları gurbette olunca SEVMİYORUUUUUMMMMMMMMMM.......
Ama şu uzunca seneler öğrendimki gurbette
Gurbet acı,hasret hüzün, ayrılık kavuşma sevdalısı.......
Eğer sizde benim gibi bir gurbet kuşuysanız çok üzülmeyin sakın, can sağlığı dileyin hem bekleyene hem beklenene.
Herkesin sevdiklerine kavuşması dileğiyle....

10 Ekim 2007 Çarşamba

8 Ekim 2007 Pazartesi

YAĞIZ DELİKANLILARIM ÇİÇEK KOKAN TOPRAK KOKAN KIZLARIM

Konuyla ilgili yazıyı elime aldığımda hiç bir şey anlayamamıştım doğal olarak.Milli Eğitim Müdürlüğünden gönderilen üst yazıda "Orta Çağ Hakkında Yazmak" diyordu ama açıklama kısmı benim için mechuldü.Çünkü konunun detayını anlatan kısım ingilizceydi.Hemen kulakları çınlasın bu sene tayin olarak giden ingilizce öğretmenimiz İlker Bey'e okutmak suretiyle her şeyi öğrenmiştim.Konu tarihi bir yazı yazmaktı.
20 kişilik bir öğrenci grubu ile onlara rehberlik yapacak üç öğretmen Orta Çağ'da herhengi bir bölgenin veya ülkenin o günlerdeki gelenek ve göreneklerini,yaşam şekillerini araştıracaktı.
Hemen kolları sıvadık,sıvadık diyorum konuyu ilk olarak Orta Doğu'nun ve Balkanlar' ın ve hatta dünyanın ve uzayın en süper bilgisayar öğretmeni ay pardon bilgi teknolojileri öğretmeni olan Nurgül'cüğüme söyledim.Çünkü öğrencilerime verdiğim proje ödevlerimde gittiğimiz işbirliğinin sonuçları çok mükemmeldi.Bizim haytalar Nurgül sayesinde süper slaytlar hazırlayarak sunular yapmayı öğrenmişlerdi.
Çalışılacak sınıf belliydi.Alanlarını ilgilendirdiği için ve de çok çalışkan oldukları için Sosyal sınıfı.Çocuklarım büyük bir şevkle çalışacaklarını belirterek güven vermişlerdi.
Peki ama Orta Çağ'da hangi yaşam bölgesi araştırılmalıydı? Bizler bu konuda da hem fikir olduk Amasra.Çünkü Amasra bir medeniyetler beşiğiydi.Eski Çağlardan günümüze değin Romalılar.Bizanslılar, Cenovalılar gibi bir çok medeniyeti konuk etmişti ve en güzelide Orta çağda yaşayanlar Cenovalılar'dı.Yani yarışmayı düzenlenleyen İtalyanlar'ın ataları.Böylece damardan gireriz dedik ve çalışmalarımıza başladık.
Önce Kültür Müdürlüğünü hallaç pamuğuna çevirdi çocuklarım,sonra da Amasra'yı.Müzedeki bayana gına geldi Ama bu bize yetmedi.Amasra'ya aşık bir tarih profesörünü de evinde ziyaret ettik.
Meteryallerimiz hazırdı, onları yazıya dökmekle yetinmedik.Şöyle büyüleyici bir slaytla da görsel şölen hazırladık.Tüm yazılanlar hamile hamile hiç bir emeğini esirgemeyen İngilizce öğretmenimiz Nur'un rehberliğinde İngilizceye çevrildi.Hazırladıklarımızı afilli yazılarla afilli dosya ve cd lere koyarak 29 Haziran günü postaya (Son postaya verme günü 30 Hazirandı) verdiktan sonra yaz tatiline gittik.Tatil geçmedi.Habire e-maillerimizi konturol ettik ama hiçbir mail yoktu.Okula döndük hala beklemedeyiz. Ümitlerimiz mum gibi söndü."Hocanım hani şu sizin poje işi ne oldu bir haber var mı" diyenlerden kaçar olduk.
Geçen hafta ne oldu biliyor musunuz.İtalya'dan bir mail aldık.Veeeeeeee öğrencilerimiz "Ortaçağ Hakkında Yazmak" konulu 3. Avrupa yarışmasında birinci oldu.
Hala inanamıyoruz.Ekibimiz Avrupa birincisi oldu.20 kişilik öğrenci grubumuz ve rehber öğretmenlerimizi İtalya'ya davet ettiler.Oradaki tüm masraflarımızı da karşılamak suretiyle.Düşünebiliyor musunuz İtalyan Başkonsolosluğu bile bizleri arayarak tebrik etti.
İnanmak o kadar güçtü ki. Özveriyle çalıştı öğrencilerimiz.Bir çoğu köyden gelen yağız delikanlılarımız,çiçek kokan, toprak kokan kızlarımız.Belki de büyük bir şehir bile görmek nasip olmayan acemi yolcularımız.Kim bilir belki de İtalya yolcusular.
İşte bu nokta da ciğerim sızlamakta bir haftadır kafamı patlatmaktayım.Onlar Türkiye'de değil Avrupa'da birinci iken maddi imkansızlıklardan gidemeyecekleri şüphesi içimi kanta kanata kemirmekte.Çocuklarım kendi pasaport işlemleri ve vize giderlerini (ki bunlar vize dahil hizmet pasaportu şeklinde düzenlenen cüzi bir miktar)karşılamayı kabul ederken onları götürecek yol parasını toparlamkta karşılaşılan prosüdür engelleri ve bir dilenci gibi o kapı senin bu kapı benim ziyaretleri bir haftadır yedi bitirdi beni.Kazandığımız bi miktar para ödülümüz vardı ama bu ancak bir iki öğrencimizin giderini karşılayabilirdi.
Çok üzgünüm çok hayat acımasız bazen.Kırıldı kolum kanadım .Oysa ki ben derslerde dünyaları feth ederken kala kaldım öylece.Öğrencilerime de hep nasihat ederim.
Derim ki hayatta kaçırıldığında asla geriye döndürülemeyecek üç şey vardır:
Biri ağızdan çıkan söz çünkü söz ağızdan çıkmadan sen ona hakimsindir çıktıktan sonra o sana hakim olur
Diğeri zaman
Çünkü geçtikten sonra ah keşkelerin, kafayı duvardan duvara vurmaların dahi telafi edemeyeceği büyük bir değerdir
Ve fırsatlar belki de bir daha asla karşılaşılmayacak ve Allah'ın lütfu olan hediyeler.
Bizler Allah'ın bir lütfu olan güzel bir hediye kazandık ve inanıyorum ki Yüce Yaradan öğrencilerime bu birinciliği nasip ettiyse,onları götürebilmemiz için de bir kapı açacaktır..
Gururla Sunuyorum...İşte benim Avrupa Şampiyonlarım

3 Ekim 2007 Çarşamba

SÜSLÜ SOBEEE ARKAM SAĞIM SOLUM EBEEE


Canım arkadaşım gamzelim evimizdeki süs eşyaları hakkında sobelemiş beni ve bu kadar yoğunluğun arasında müsayit olursan da yazıver demiş hiç olmam mı canım arkadaşım senin için yemem içmem uyumam(çünkü resimleri geceyarısı gibi anca ayarladım bi de afilli olsun diye bu şirin şeyleri yapıtım)cevaplarım yani.Hem bi tanem Kakaolum okullu oldun nerelerdesin diyerek endişelenince artık yazmak farz oldu. Hiç üzer ve endişelendiri miyim ben sizi.
Öncelikle süper bi şey oldu onu da yazıcam .İşte o süper bi şey için çok yoğunum.Şimdi onu sonraya bırakıyor ve görevimi yapıyorum.Ta ta tammmm işte süslerim.
*Amasra'dan çok beğenerek aldığım benim için tutku ve aşkı ifade eden kadın erkek figürüm yatak odamızı süsüyor.
*Migros'tan severek aldığım içinde minicik mumuyla sevgi ışığı yaydığını düşündüğüm ferforje fenerim o da yatak odamızda.
*Yine yatak odamızda bulunan ve her sabah "öf ne giycem, bu olmadı bunun şurası şöyle,burası böyle" diyerek karasızlık sıkıntılarımın sırdaşım Ferforje boy aynam.Üzerindeki makrome şapka ise öğretmenliğimin ilk yıllarında maaşımla aldığım çok sevdiğim bir kuyruklu şapka.
*Oturma odamızda tv nin üzerindeki minik afacan biblolarım.
*Ferhat ve Şirin aşkını anlatan İranlı arkadaşımız Naser'in hediyesi çerçeveli figürüm.
*Öğretmenler günü hediyem masum bir öğrencimin kendisi gibi masum olan melek biblosu.
*Salon sehbamda Kocaman yaprak tabak Ankaralı dostlarımız Mustafa ve Elif'in hediyesi ,yanlarında kocaman sim işli tesbihim,yıldız şekilli mumlarım,mini mücevher sandığım ve tütsülüğüm.
*Yan sehbamda kocişkomun bu güne değin aldığı gül ve karanfiller eşliğinde evlilik resimlerimiz ve kocaman Maşallahım.
*Yine İranlı arkadaşımız Naser ve eşi Şengül'ün Japonya'dan getirdikleri altın işlemeli Geyşa figürlü tabağım.
*Masamı süsleyen ve Osmanlı damgalı bakırlarım.
*(Ferforje manyağı olduğum için)ferforje köşeliğimi süsleyen ahşap saatim ve balayında iken aldığımız Side süsüm ile Amasra'da çok moda olan şans topum.
*Buda heykellerim ferforjelerimle çok uyumlular bayılıyorum onlara öyle tombul tombul kaygısız oturuşlarına.
*Kardeşimin eşi canım Esoşum'un aldığı filim her eve lazım şans getiriyooo.
*Afrikalı kızkardeşlerim küçük eltim Sevilgoş'un hediyesi.
*Amasra'dan görürür görmez aldığım Japon dedoş ve ninoş eşler.
*Fırınde pişirilmek süretiyle ve el işçiliyle yapılmış Asos'ta görünce aşık olduğum hemencecik aldığım nazarboncuklu tabağım.
*Aşkım teyzoş kızı Deroş'un hediyesi dizi dizi inci matruşkalarım.
*Yine Esoş'un ve ablası Reyhoş'un aldığı salonumun yerini süsleyen mumluğum.
*Masamın altındaki bibişkolarım ve kokulu mumlarım.
*Magnetlerim canım arkadaşlarım Ayloş ve İcoş'un Bodrum hediyeleri Asos ve diğer magnetler.
*Acele yazıp kaydedeyim derken oluşan bir hata veeeeeeee yine magnetler.
*Bartın Gözpınar köyünde iken o minik köy çocuklarıyla okul sergisi için yaptığımız Şehriye Kız tablom sergiden sonra mütiş resim öğretmenleri(bence ressam)Ruşiş ile bana hediye etmişlerdi mutfağımdan asla çıkarmam.
*Ankaralı Mustafa'nın (Biz ona öyle diyoruz Ankaralı Turgut gibi kih kih kih)elcazlarıyla yaptığı çıplak ve tombul hatunlu ahşap tepsim.
*Arkadaşım Beyhan'ın Sinop'tan getirdiği teknem.
*Aslında Amasra'da uzun kuyruklarından dolayı yüzüklük olarak satılan ama benim biblo olarak daha çok beğendiğim kedilerim ve yine neskafe kaşığı olarak satılan yine benim süs olarak kullandığım kaşıklarım.
*Canımın parçasına hamileyken seminer zamanında okulda iken Ruşiş'in benimde azıcık katkım olarak yaptığımız Miki ve Minili duvar süsü
*Yine canımın parçası için bizzat kendim tasarlayarak yaptığım nazar boncuklu duvar süsü.( Bu süsleri biz kıl tela üzerine önce astar boya geçerek kumaş boyalarıyla yapmıştık.Aynı teknikle yapılmış sehba örtülerimi da bi ara yayınlarım çok güzel olmuşlardı)
Şimdi canlarım palyaçom , tosbaaaaam ve Fikrimcim' sıra sizde arkam, sağım,solum sobeeeeeeeee.

22 Eylül 2007 Cumartesi

ŞİMDİ OKULLU OLDUK.....

Uzunca bir süredir blog alemine akamadım .Malumunuz görüldüğü üzre benim minik böceeem okula başladı.Ama sanki o değil biz başladık.Bir telaş aldı başını gitti sabahtan akşama kadar o gün.
Anne cadı sabahın altıbuçuğunda hortlamak suretiyle uyanaraktan,oğluşunun kahvaltısı için önce dondurucuda her zaman hazır ettiği sigara böreklerini kızarttı.Bir yandan da tosta burger atarak böceğinin öğle yemeğini hazırladı.Geç kalınacak kaygısıyla erkenden hotlanmasına rağmen, sabahın yedisine gelindiği sırada uyuyanlar hariç tüm hazırlanması gerekenler bitmişti. Hatta Sementa cadısı giyinmiş saçını başını ve de makyajını bile yapmıştı.Çünkü onun da bu yılın ilk iş günüydü. Büyük bir heyecanla böcek ve babası uyandırıldı. Böceem çaktırmak istemese de
biraz endişeli mi desem heyecanlı mı desem her ikisi karışık ortaya mı desem hah işte öyle bir ruh durumundaydı. Zevkle ve dikkatlice önlüğün giyilip yakanın takılmasından sonra İnce Fikirlim'in dedediği gibi klasik bir Türk annesi olarak fotoğraf faslına geçildi.Kahvaltının ardından böceğimi okuluna götürdük. Dolapları hazırdı amma her temiz ve titiz anne gibi Sementa cadısı o dolabı kırklamak için Mark banyo spreyini de yanında getirmişti.İşte o manzara görülmeye değerdi .Topuklu ayakkabılar eşliğinde kırmızı pantalonun üzerine dikkatlice ütülenip giyilmiş beyaz gömlek ve saçı başı makyajı ile özenli bir temizlik neferi.(O halime hayrettle bakan velilerin bakışını hatırladıkça sonradan kendim kendime çok güldüm) Eşyalar yerleştirildikten sonra bebeler ve korumaları anneleri bir Matrix edasıyla tören için bahçeye indirildiler .Bartın valisi eğitim ve öğretim yılını burada açacaktı.Böceğimizin yanında kalabildiğimizce kaldık amma velekin cümbür cemaatin ders saatim yaklaşınca onu yapayanlız orada bıraktık.Öğlen babasının yanında olduğunu bilmek beni bir nebze olsun rahatlatmıştı.Günün sonunda böceceemin anlatıklarıyla ona ve okuluna sonuna kadar güvenebileceğimi anladım adam olmuştu benim oğlum canım.Bu günün anlam ve önemini anlatan görüntüleri özlü sözler eşliğinde yayınlıyorum. İyi seyirler efendim.

Şimdi okullu olduk sınıfları doldurduk şarkısı eşliğinde sabah şekeri kıvamındayım.

Bu düşme numarasıyla ilk gün okuldan sıyırır mıyım acaba?


Güzelmiş sınıf sıralar temiz valla annemin içi rahat eder şimdi galiba

Sınıf iyiydi bu güneşte çekilmez bahçe şimdi, vali amca fazla uzatmasa bari

Bu masumiyet her zaman işime yarar oğluuum sen de denesene.Bak şimdi annem dayanamayıp F16 hızıyla burda olur söliym sana

17 Eylül 2007 Pazartesi

İLK DERS


Bizim okulda bir gelenektir.Okulun açıldığı gün yapılan törende bir branş öğretmeni öğrencilere ilk ders verir.Geçen sene de bu görev benimdi. Günün anlam ve önemine binaen ben de nacizane bu konuşmamı sizlerle paylaşmak istedim.

Sevgili Gençler,
Bizler sizleri,Türk Milleti’nin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, bu değerleri koruyan ve geliştiren, ailesini, vatanını ve milletini seven, onları daima yücelten, insan haklarına saygılı, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilerek bunları davranış haline getiren ve Ulu Önder Atatürk’ün ilke ve inkılapları doğrultusunda hareket eden fertler olarak yetiştirmek amacındayız.
İyi birer öğrenim almanızı sağlayarak da geleceğinizi biçimlendirmenize yardımcı olmak gayesindeyiz. Biz öğretmenler sizlere ancak kaliteli eğitim ve öğretim ortamları hazırlayarak rehberlik yapabiliriz.. Bu ortamları akıllıca değerlendirmesini bilmek sizlerin elindedir. Peki ama sizler neler yapmalısınız?
Her şeyden önce kendinize bir hedef seçmelisiniz.Çünkü eğer insan hangi limana gideceğini bilmeyen bir yelkenli gibiyse hiçbir rüzgar onun için yararlı olmayacaktır.
Kendinizi sevmelisiniz.Unutmayın ki insana en büyük zararı veya en büyük mükafatı verecek olan yine kendisidir.
Zamanınızı iyi değerlendiriniz. Zaman, dünkü bakiyenizin bugüne devrettiği veya yarinki avansınızı şimdiden harcayabileceğiniz bir banka hesabı değildir.
Güçlü olmalısınız Çünkü çetin rüzgarlar ancak küçük ve güçsüz ağaçları devirir, büyük ve güçlü ağaçların ise sadece dalları kımıldar.
En önemlisi ise akıllı olunuz; kendiniz, aileniz, geleceğiniz ve ülkemizin geleceği için.
Akıllı olmak denince hatırıma hep hoş bir hikaye gelir. Sizlere bu küçük hikayeyi anlatarak sözlerimi tamamlamak istiyorum.
“Yaşlı bir marangozun emeklilik çağı gelmişti . İşveren müteahhide işinden emekli olmak, eşi ve büyüyen ailesi ile birlikte sakin bir hayat sürmek istediğinden bahsetmişti.
Müteahhit iyi bir işçisinin ayrılmasına üzülmüş., ondan kendisi için son bir iyilik olarak bir ev daha yapmasını rica etmişti. Marangoz kabul etti ve işe girişti ,ne var ki gönlünün yaptığı işte olmadığını görmek pek acıydı.Baştan savma bir işçilik yapmış ve kalitesiz malzeme kullanmıştı. Kendisini adadığı mesleğine böyle son vermek ne büyük talihsizlikti.
Bir süre sonra işini bitirmişti , işveren evi gözden geçirmek için geldiğinde Dış kapının anahtarını marangoza uzattı. Bu ev senin dedi, Sana benden hediye . Marangoz şoka girmiş çok büyük bir utanç hissetmişti. Keşke yaptığı evin kendi evi olduğunu bilseydi ! O zaman böyle yapar mıydı hiç.
Bizim içinde böyledir . Gün be gün kendi hayatımızı kurarız.Çoğu zaman da yaptığımız işe elimizden gelenin maalesef daha azını koyarız.Sonra da şoka girerek,kendi kurduğumuz evde yaşayacağımızı anlarız.Eğer tekrar yapabilsek,çok daha farklı yaparız. Ne var ki ,geriye dönüş yoktur..
Marangoz sizsiniz: Her gün bir çivi çakar, bir tahta koyar ya da bir duvar dikersiniz.Hayat bir kendin yap kendin yaşa tasarımıdır.Bu gün yaptığımız davranış ve seçimler, yarın yaşayacağımız evi kurar. Öyle ise onu akıllıca kurun.
Yeni eğitim ve öğretim yılının bu ilk gününde başta emeklerini hiç esirgemeden eğiten ve öğreten öğretmen arkadaşlarım olmak üzere , beni sabırla dinleme nezaketi gösteren bütün misafirlerimize ve sizlere ,siz geleceğimizin teminatı olan gençlere sağlık ve başarı dolu bir yıl diliyorum.
Gençler yolunuz daima açık olsun.

Yeni eğitim öğretim yılı tüm eğitim ve öğretim camiasına ,bu eğitim öğretim camiasının ilk ve en önemli öğesi olan annelere ve gözlerinden dahi esirgedikleri yavrularına hayırlı olsun.Allah bütün çocukları kazalardan ve belalardan korusun. Mutlu kalın....

9 Eylül 2007 Pazar

SINAF SINAF


Canım Hemşom Mutlumveumutlum bugün beni sobelemiş, ben de hemen hoşuma giden kokuları yazıyorum:

*****Çok garip gelebilir amma boya,tiner kokusuna bayılıyorum. Evet çirkin alışkanlık da yapabilir biliyorum fakat bizim okul falan boyandığında koklamaktan kendimi alamıyorum.
*****Hemşocuğumun da dediği gibi bebiş kokuşu kokla kokla doyamam, sadece koklamakla kalsam hem mıncık mıncık hem de ısırık ısırık koklarım ( bir bebek mi yapsam acaba?)
*****Islak toprak kokusu yağmurdan ıslanması şart değil çimler sulanırken de olur çok büyüleyicidir. Çocukluğumun her tarafımız taş toprak , elimiz yüzümüz kip kirli halini hatırlarım.
*****Oğlumu doğurduğum sıralar da kullandığım deodrant E.Santini. Hala birazını saklarım tam 8 yıl oldu bozulmadı arada koklar koklar o günleri hatırlarım.
*****Biraz müstehcen olmaz inşallah ayıptır söylemesi kocamın kokusu, bekarken ten uyuşması falan hikaye derdim değilmişşşş.
*****Kullandığım çamaşır deterjanının kokusu,Ariel Dağ Esintisi şiddetle öneriyorum. Ben diyeyim 1, siz deyin 2 hafta kokusu çıkmıyor.
*****Vazgeçemediğim parfümüm, aslında çok çeşitlidir parfümlerim ama benim biricik kokum Chanson d'Eau (şişesinden yazdım aslında şansön dö diye söyleniyor) , temizlik hissi veriyor.
*****Oğlumun kokusu,benim için en güzel kokudur.Nerde olsa tanırım.
*****Oje ve aseton, onların kokusunuda seviyorum.Çok kullanmasam da koklamak ve minik kız misafirlerimi mutlu etmek için (arada süslü olmak için de tabi) alırım.
***** Çiçek kokusu, en çok da beyaz gül o bir başka kokar sanki oysa benim en sevdiğim çiçek gelinciktir ama gel gör ki o kokmaz.
***** Denizin kokusu, bayılırım kumsalda şöyle günbatımına karşı ya da gece karanlığında yakamozlar eşliğinde en güzel kokudur o deniz kokusu çiğerlerime bayram ettirebilirim hiç üşenmeden saatlerce (Bu bakımdan şanslıyım Bartın'da yaşıyorum)
***** Çifte kavrulmuş mısır ununa bulanarak kızgın yağda kızartılmış mezgit kokusu.Öfffffffff yemede yanında yat.
*****Veeeeeeeeeee tabi ki annemin kokusu.İşte bu içimi acıtır çünkü hep acı bir hatıra canlanıverir akılmda.Ben ortaöğrenimimi ailemden uzakta yaptım Rahmetlik anneannemlerle yaşadım bir süre. Ailemle aramızda çoooooook km'ler vardı.Bir sömestir tatili kavuşmamız, hasrete döndüğünde canım anneanneme yalvarmıştım,"nolursun annemlerin nevresimlerini hemen yıkamayalım diye ve uzun uzun günlerce anacığımı kokladım bez parçalarından.
Neyse, efkarlanıverdim işte.Şimdi sıra bende.Beni blog aleminde ilk fikrimcim sobelemişti o zaman acemiyim tabi (sanki şimdi çok ustayım da) ben unutup hiç kimseyi sobelememiştim. Şimdiiiiiii canım arkadaşım fikrimcim'i, adaşım cadım'ı ve diğer hemşom kakaolusevgi' yi sobeliyorum hadi bakalım kolay gele...........

NOT: Hemşom başardım bak senin sayende artık link yazabiliyorum çok sağol canım, link verenlerin çok olsun:) :) :) :) :)


7 Eylül 2007 Cuma

YANDIM ANAMMMMMMM


Aslında kardeşimin doğum günü 1 Eylül ama ben bir kaç gün sonra kutluyorum çünkü teşrifatı sevmez bizimkisi, biraz zaman geçince daha az asabileşir de ondan.İyi ki doğdun benim pırtığım. Bu gün sana özel bir yazım olsun istedim veeeeeeee o küçüklük anılarından biri canlanıverdi gözümde. Anlatmazsam çatlarım.
Annem ve babamın memuriyetinden dolayı Bursa'nın küçümencik bir köyünde yaşadık biz küçükken(hayatımın en mutlu günleriydi;sınırsız çilek ve şeftali).Bir ara köyün çocukları arasında gazoz kapaklı bir oyun moda oluverdi. Kim en çok kapak toplamışsa, hangisi bu oyunda en iyi "yüdücüyse"ve kapak şapiyonuysa görmeyin fiyakasını.Köyde toputopu 3 kahve ,2 bakkal dükkanının bulunmasına rağmen 30 falan olan çocuk sayısı kapak enfilasyonunu arttırmıştı haylice.
Canım babam, her onbeş günde bir bizi Bursa'ya gezmeye götürür.Şöyle Kültür Park'ı gezdirir gönlümüzü alırdı.En sık götürdüğü yerlerden birir de (Bursalılar bilir) Romans Çay Bahçesiydi. Biz orda gazoz içmeye bayılırdık garson abi buz gibi gazaz şişesiyle gelir yanımızda kapağı açıverirdi.Takır tıkır kapaklar yerde.
İşte kapak modasından sonra ilk gittiğimiz de benim karamuk kardeşim o güne kadar değerini anlayamadığı bu bir sürü kapağı yerde görmez mi?
Önce donakalaraktan derin bir nefes alıp, "Yandım anam gagalozzzzzzzzzz"diye bağırmaz mı.Düşünsenize bizimkilerin halini. Milletin vah vah çocuğa bir gazoz almamışlar diyen imalı gözlerinin nazarında kızsınlar mı, yoksa benim canım kardeşimin o masumca, hazinenin kaynağına bulduğundan duyduğu mutluluğa sevinsinler mi artık gerisini siz düşünün.
Bu arada kardeşim 30 yaşında, evli barklı bir adam amma velakin gözümüzde henüz büyümemiştir ve işte belirtiğim sebeptendir ki gagaloz meselesi ailemizde hala minik bir nükte konusudur.(İyi ki önce ben doğmuşum)

4 Eylül 2007 Salı

BİZ KİMİZ ?


Biz bu dünyayı paylaşan yoo yoo paylaşmaya çalışan bir grubuz; biz, birbirimizi anlamamak için ısrar edeniz nedense, biz muhalefet olsun da nasıl olursa olsun diyeniz, biz can acıtmayı seveniz, biz bir merhabayı bir tebessümü esirgeyeniz, biz bir açığını bulsam da oturtsam lafı diye tetikte bekleyeniz, biz en güzel /en yakışıklıyız, biz en akıllı en çok bileniz, biz kötü anlarda sevineniz malesef ne acı ki,biz eşeğe kızıp palanını döveniz.Biz kimiz ya hu biz kimiz?
Muhtemelen bugün biraz kızgın,biraz incinmiş olduğumu anladınız.Kızgınlık çok az, aslında incindim.Ben insanları anlamak için çaba sarfederken, kalplerine girebilmek için kuleler inşa ederken ve her insanı her şeyini görmezden gelerek severken incinmek çok kötü oldu.Hani özene bezene uğraş vererek yaptığınız kumdan kalenizi, buraya kadar ulaşmaz dediğinizi duyupta inadına geliveren hırçın bir dalganın silip süpürdüğü gibi sanki siliniverdi iyi duygularım.
Aslında minik bir balık gibi uysalımdır ama kızınca, birden köpekbalığına dönüşüveririm. Biliyorum birazdan geçer kızgınlığım, çabuk parlayan çabuk sönüveren bir yapım var benim. Hatta yazarken bile şimdiden yelkenleri suya indirivedim. Bir meslektaşıma kızmıştım ama geçti galiba.
Yok ben yukarda saydıklarımdan değilim ve bir çoğumuz değiliz. BİZ, BİR TEBESSÜMÜ ESİRGEMEDEN, MENFAATSİZ SEVENİZ, BİZ BEN DİLİNDEN ÇOK BİZ DİLİNDEN KONUŞANIZ. ŞU KOCA DÜNYAYI PAYLAŞMAKTA CİMRİLİK YAPAN HERKESE DAHA ÇOK YER VAR DİYENLERİZ BİZ. BİZ SEVGİNİN VE BİR GÜLÜCÜĞÜN TÜKENECEK BİR SERMAYE OLMADIĞINI BİLİP, CÖMERTÇE DAĞITABİLENİZ...

3 Eylül 2007 Pazartesi

ÇOK TEMBELİM ÇOKKKKKKK

Bu gün resimlerim dosyama bakarken geçen yıl arkadaşlara yaptığım nefis tatları gördüm.Uzun zamandır hiç birini yapmadığımı farkettim yarın birini olsun yapayım bari diyorum . Görünüşlerini beğenirseniz işte tarifleri. Hadi şimdiden afiyet, bal, şeker, kaymak olsun üşenen olursa beklerim bize buyursun.


TUZLU TART (Gülay Hanım)
Malzemeler:
2 su bardağı un
1 su bardağı süt
1,5 çay bardağı sıvı yağ
2 yumurta
1 paket kabartma tozu
Yarım su bardağı ufalanmış peynir
Minik küpler halinde doğranmış sucuk
Minik küpler halinde doğranmış çarliston biber
1 çay kaşığı tuz
Yapılışı
Bütün malzemeler karıştırılır, içlerine kağıt konulmuş minik kalıplara
eşit oranda paylaştırılır,200 derecede fırında yarım saat pişirilir. Afiyet Olsun.



KABAKLI PATATES PÜRESİ (Bizzat benim uydurmam)
Malzemeler:
1 kg kabak
Yarım kg patates
Mayonez
Sarımsaklı yoğurt
1 tatlı kaşığı tuz
Bir miktar sıvı yağ (isteğe bağlı)
Yarım limon
Süslemek için maydanoz ve havuç
Yapılışı:
Patatesler haşlanır ve püre halıne getirilir içine limon, tuz ve yağ eklenerek
borcamın altına düzgünce yayılır.Rendelenmiş ve suyu sıkılmış kabaklar da bir miktar yağ ile suyu çekene kadar kavrulur.Kabaklara mayonez ve
sarımsaklı yoğurt eklenerek , onlar da patateslerin üzerine yayılır. Maydanoz ve havuçla süslenir. Afiyet olsun.


SUSAMLI SİMİT (Feryal)
Malzemeler:
1 paket margarin ya da tereyağ
Yarım su bardağı süt
Yarım su bardağı sıvı yağ
1 adat yumurta (sarısı içine beyazı dışına)
1 paket kabartma tozu
3 yemek kaşığı toz şeker
1 tatlı kaşığı tuz
Susam ve aldığı kadar un
Yapılışı:
Bütün malzemeler karıştırılır, kulakmemesi yumşaklığında Hamur yoğrulur, simitler yapılarak önce yumuytanın beyazına sonra da susamlara batırılır.200 derecede pişirilir. Afiyet olsun.
Not: Parantez içindeki isimler tarifleri aldığım dostlarım, onları da çom çok öpüyorum.

1 Eylül 2007 Cumartesi

ÇANTASIZ ÇIKMAM ABİ

Ben ilk kez sobeleniyorum.Bu yüzden beni sobeleme inceliğini gösteren arkadaşım Fikrimciğim artık hayatımda bir ilksin teşekkürler. Ben çantasız asla çıkmam.Kendimi bi boş hissederim.Elimi kolumu koyacak yer bulamam o zaman.Zaten çantasız çıksam,perişan olurum çünkü her şeyim ondadır.Son zamanlarda annemin ördüğü açık mürdüm rengi çantamı çok kullanıyorum (eline sağlık anneciğim bi gün örneğini yayınlayıp meşur edicem seni nette)Şimdi gelelim çantamda olmazsa olmazlarıma:

*Bir paket ıslak mendil (mutlaka)

*Akıl defterim(ya bu gün yapacaklarımdan birine bakmam gerekirse)

*Belleğim (hoş bir dosya ya da bilgiyi kaçırmamalıyım)

*Cüzdanım(kredi kartlarımla)

*Makyaj çantam( parfümüm olmadan ve kırmızı rujumsuz asla)

*Cep telefonum(ya aşkım ararsa)

Daha o kadar çok obje var ki, bir şişe su alırım mesela hele yazsa.Küçük kalemliğim her derde deva kalemlerim,silgim,kalem uçlarım (0.5)olmadan yaşayamam, yaa daksilim. Bize özel hijyenik hani ...onlarda olmalı, gözlüğüm...Oğlumun bir kaç oyuncağı ya isterse . Offfffff ben bu işin içinden cıkamayacağım galiba yok yok ki çantam da.

Neysa hiç farkında değildim çantamdakileri düşününce ve yazınca bayağı eğlendim , hep mutlu yaşa emi Fikrimciğim.....

30 Ağustos 2007 Perşembe

SİHİRLİ ATATÜRK RESMİ



ZAFER, ZAFERİ HAKEDENLERİNDİR

Bu sabah malesef biraz geç uyanabildik erken kalkabilseydik Bartın'da ki bayram kutlamalarına gitmeyi planlıyorduk.Oğlum bize acık tafra yaptıysa da onu TRT 1 de ki kutlamaları izleterek avutabildik.Gösteri uçaklarının gökyüzü gösterileri inanılmazdı.Maşallah havacı askerlerimize dedim, tabi Allah analarına da sabır versin.Onların ayağı yere basana kadar yürecikleri hop oturup hop kalkıyordur eminim.

Ben bugun bu topraklarda doğduğum ve bu şanlı tarihin sahibi olduğum için bir kez daha gururlandım.

Rahat uyuyun Aziz Şehitler, bu topraklar sizin bizlere mirasınız değil sadece, bizim gelecekteki evletlarımıza gözümüz gibi bakarak, teslim edeceğimiz emanetiniz olacaktır...

29 Ağustos 2007 Çarşamba

YENGEÇCİK


Bir küçücük yengeçcik varmiş,
Kırlarda ko ko şar oynarmiş...

23 Ağustos 2007 Perşembe

ARİSTO'NUN AŞKI


Tatilden henüz döndük, ailelerimizle hasret gidermek mutlulukların en güzeliydi ama yorgun bedenlerimizi dinlendirmek hele hele bu işi Assos gibi eşsiz bir güzellikte yapmak çok ayrı bir zevkti.
Assos'ta Ortaçağ mimarisini andıran yapılar arasında dolaşırsınız. Tepelerde binlerce yıllık taşların üzerinde yürürken, pırıl pırıl denize karşı kurulmuş olan bu antik kentin sakinlerinin, ne kadar şanslı olduklarını düşünürsünüz. Hele burnunuza vuran kekik kokuları ayrı bir zevk verir size.Dolaşırken köy ürünlerini , el işi tabakları,Assos magnetlerini ve oraya özgü şans kolyelerini ısrarla satmak isteyen tatlı teyzelerle karşılaşırsınız. Assos o kadar güzeldir ki ünlü filozof Aristo'nun burada evlenmesine neden olduğu günkü gibi bu gün de etkiler sizi .
Merak edenlere biraz Assos tarihinden ve Aristo'nun aşkından bahsetmek isterim Bu bilgileri Çanakkale de isimli siteden indirdim isteyenlere orada daha çok bilgi var tavsiye ederim.


Çanakkale ilinde bulunan yüzlerce antik yerlesme merkezlerinden birisi ama su anda en önemlilerindendir. Assos (Behramkale)'un tarihi M.Ö. 2000 yillarina kadar dayanmaktadir. M.Ö. 1000 yillarinda Tespos (Midilli) adasindan gelenler tarafindan Aiol kolonisince kuruldugu bilinmektedir.
M.Ö. VI Yüzyilda Lidyalilarin ve Perslerin egemenligine giren Assos, M.Ö.V. Yüzyilda bircok Batı Anadolu kenti gibi Attik Delos (Deniz Birligi)'a üye olmustur. Büyük İskender'in Asya Seferi ile Makedonya hakimiyetine giren kent, İskender'in ölümünden sonra sirayla; Bergama Kralligi, Roma İmparatorlugu ve Bizans hakimiyetinde kalmis ve I. Murat döneminde Osmanli topraklari icerisinde yerini almistir.235 metre yüksekligindeki Andezit taslardan olusan tepe üzerinde kurulan Assos Antik Kenti; Cin seddi kadar özenle yapilmis, yer yer yüksekligi 20 metreye ulasan 8 kule il 12 degisik kapinin yer aldigi yaklasık 3200 metrelik surlarla cevrelenmistir. Athena Tapinagi, Gymnasium, Agora, Hamam ve Tiyatro'nun bulundugu sehir ile Antik Liman, Mendirek ve Antrepo benzeri yapilardan olusan Assos'da 1881-1883 yillari arasinda ilk bilimsel kazilar J.T. Clarke ve F. Bacon'dan olusan Amerikan heyeti tarafindan yapilmistir. Bu kazilarda cıkan eserlerin bir kismi Louvre ve Boston Müzelerine götürülmüs olup, yurdumuzda kalanlarinda bir kismi İstanbul Arkeoloji müzesinde sergilenmektedir.İlk kazidan itibaren uzun yillar kendi kaderine terk edilen Assos, 1980 yilinda Restoratör Prof. Dr. Ümit SERDAROGLU'nun gayretleri ile yeniden bilimsel kazi calısmalarina sahne olmustur. Bugün, kazilar Sayin SERDAROGLU'nun baskanligindaki bir kazi heyeti tarafindan ciddiyetle yürütülmektedir. Hikaye bu ya; Assos Kralı Hermias'in kiz kardesi Pythias'in güzelligi dillere destandir...
Pythias'i görenler O'nu bir daha akillarindan cikaramamaktidirlar... Ünlü düsünür Aristo, Hermias'ıin okul arkadasidir. Hermias, Aristo'yu Assos'a davet eder, bu davete icabet eden Aristo da, yemekte Pythias'i görür görmez asik olur ve yemekten icmekten kesilir, bunun üzerine Hermios, Assos'da bir okul actigi takdirde kizkardesini Aristo'ya verecegini vaadeder.Ve hikaye mutlu sonla biter, Aristo ile Pythias evlenir ve Felsefe Okulu kurulur. M.Ö. 348-345 yillari arasinda Aristo burada Erdem'e Övgü isimli eserini hazırlar.
Eğer gerçekten kafa dinlemek istiyorsanız,niyetiniz temiz bir denizde yüzüp taptaze balık yemekse ve yakomozların işığında Midilli'yi izlemek istiyorsanız hiç durmayın derim.Assos yeni bir sevdaya tutulanlar ve eski sevdasını her gün yeniymiş gibi yaşayanlar için...



MERHABA

İlk önce gerçekten cadı mıdır diye düşünenlere evet bazen cevabını verebilirim.Çünkü 31 Ekim cadılar bayramı doğumluyum ben.Eşim her ne kadar tatlı cadı olduğumu söylese bile kimselerin düşünemediği cinlikleri düşündüğümü ifade etmeden de geçemiyor.

Her nerse. Ne zamandır şu blog dünyasını bir karıştırayım diyordum da kısmet bu güneymiş. İzlediğim tüm bloglar aranızdaki güçlü dostluklar kıskançlık duymama (çünkü akrep burcuyum) neden oldu, acayip bir tutkuyla ben de orada olmayım dedim. Eeeeeeeeee artık burdayım. Kapınızı çaldım açar mısınız acaba, güzel dostlar herkese merhaba.