23 Mart 2008 Pazar

ÇOCUKLAR HEP GÜLSÜN


Bendeniz çocuklara hayli düşkün bir hatunum.Bir rivayete göre sırf çocuk doğurmak için evlendiğim de söylenir.Yoksa evlilikle işim olmaz,ipe sapa gelmezmişim,bir de bu sabırlı kocişkoma aşık olmasam hiç evlenmezmişim.
Ortaokul lise yıllarında hiç unutmam dersi kırıp bizim şimdi eşşek kadar olmuş yiğenleri sevmak için hep evden kaçardım.Laf aramızda hepsinin altını açtım kih kih.....
Üniversitedeyken sevgimi paylaşmak için çocuk yuvasına gitmeye karar verdim bir gün işte o gün,hayatım için çok önemli bir karar verdiğimi ve ne de iyi bir karar vermiş olduğumu anladım.
Arkadaşlarla torbalarca abur cubur alışverişi yaparak kalplerini kazanmak istemiştik o genç aklımızca, oysa içeri girdiğimizde ne torbalarımıza ne de aldıklarımıza bakmıştı o pırıl pırıl gözler sadece "ablacım" diyip sarılan, paçalarımıza yapışan kocaman kalplerle karşılaşmıştık.
Sevgi ve ilgiye aç olan bu çocukları malesef ne paketlerce çikolata ,ne rengarenk sakızlar ne de çeşit çeşit bisküviler mutlu edebiliyordu.Onlar başlarını okşamamızı, yanaklarını öpmemizi,o koskocaman kalplı masum bedenlerine sarılmamızı istiyorlardı.
Yaşadıkları yer temiz ve konforluydu, sıcaktı.Bakıcıları iyi kalpli görünüyordu.Onlara "annecim" diye hitap eden bu çocukların her isteğini gerçekleştirmeye çalışıyorlardı.
Ben bu merakımla her detayı kontrol ederken birden oldukça kuvetli bir çift kolun "hoşgeldin ablacım benim" diyerek bacaklarıma sarılmasıyla sarsılmıştım.Bana sarılan bu bir çift kolun sahibi kapkara ışıl ışıl gözleriyle,kısa kesilmiş saçlarıyla adeta bir erkek çocuğunu andıran küçük bir kızdı.
Adı Döndü'ydü.Anne ve babası hayatta olmasına rağmen ona ve kardeşine bakamadıkları için burada yaşamak zorundaydılar.Hayatıyla ilgili her olanı anlatırken duyduğu büyük heyecanla hızlı hızlı nefes alır, o kocaman gözlerini daha da büyüterek konuşurdu Döndüm.Hele her komik an için bir gülüşü vardı ki işte onu anlatmak mümkün değil hala bile.
İşte o günden sonra her haftasonum çocuk yuvasında geçmeye başlamıştı.Bazen mutluluğunu görür mutlu dönerdim bende yurduma bazen de hasretine, üzüntüsüne günlerce üzülüp dururdum.
Zamanla yuvanın idaresinin güvenini kazanmış artık Döndüm'ü yuvadan çıkarmaya bile başlamıştım.Sinemaya,lokantaya,tatlıcıya gitmekten zevk alan bu küçük kızın küçük annesi oluvermiştim birden.Evden gelen haçlığımda Döndüm için de bir bütçe oluşturmuştum.Onunla geziyor,eğleniyor,kitap okuyor,yuvanın etrafında yürüyüşler yapıyor ve hatta kovalamaca bile oynuyorduk.Taa ki o güne kadar.
Yine annelik dürtüsüyle ve küçük hediyelerle gitmiştim canım kızımı görmeye.Oysa o hiç yanıma gelmemiş uzaktan soğukça gülümsemeyi tercih etmişti.İçim cız etti birden ,ağlamaklı oluverdim.Düşündüm çarçabuk düşündüm yoksa onu kıracak birşeyler söylemiş yada yapmış olabilir miydim?İçim içimi yedi o bir kaç dakikada.
Yanına gittiğimde o benim aylardır yüreğime bastığım kızım değildi sanki.Ben o ana kadar kahrımdan öldüğümü sanırken yanılmıştım.Aslında beni kahırdan öldüren o anda oracıkta güzel kızımın ağzından çıkan "ne geldin,istemiyorum ben seni, sevmiyorum, nefret ediyorum senden, bir daha gelme" sözleri olacaktı.
Donmuştum ben, zaman dolnmuştu.İnsanların, mekanın, eşyaların hepsi donmuştu. Sadece ben,Döndü ve ağzından çıkan sözler vardı."Anlamdım ablacım dedim,beni artık sevmiyor musun?" Ağzından çıkan sözcükler aynı ama gözleri bambaşkaydı bu sefer.Bir şeyler söylemeyi istiyor ama korkusundan söylemeye çekiniyordu yavrum.
Kolumdan tutuğu gibi bahçaye çıkardı beni yine aynı sözcükleri sarfediyordu dili.Ama bu bahçeye çıkış değil bahçenin arkasına doğru kaçış olmuştu birden.Kimsenin bizi görmediğine emin olduğunda eskisi gibi sarıldı kızım yine bana "ablacım canım benim kusura bakma üzdüm mü seni?" neler olduğunu çözmeye çalışırken ben,"kızma,üzülme nolur,seni çok ama çok saviyorum.Ama artık gelme be ablacım.Sen gelince getirdiklerini hep başka çocuklara veriyorlar, biz seninle gezince - yine döner yedin tatlıcıya,sinemaya gittin de mi?- diye dövüyorlar beni.Hem hafta temizliğime de izin vermiyorlar sen yıkanamazsın gezmeseydin sıran geçti diyip okula yolluyorlar,öğretmenime kötü kokmak istemem ben" dediğinde her şey anlaşılmıştı ama bu duyduklarımla yaşadığım şok diğer şoktan çok daha kötü etkilemişti beni.
Dövmek mi ne demekti dövmek? Aileler çocuklarını güvenli olsunlar diye vermiyorlar mıydı bu yuvalara ya ailesi hiç olmayanlar, işte onlar bir parça yetim nasıl kıyıyorlar hangi zihniyet izin veriyor oncacık çocuklara el kaldırmalarına.
Bir hışımla doğrulduğumda o minik elleriyle engelledi bir anda küçük kızım "sakın yapma duyarlarsa sana söylediğimi daha çok dayak yerim" Peki ama o zaman ben nerelere giderim nasıl ederim bir şeyler yapmalı yapabilmeliyim.
Yapamadım cahildim,tecrübesizdim.Bir kez dahi şikayet edemedim hiç bir yere,ya benim yüzümden döverlerse yine diye.Bağıramadım avazım çıktığı kadar,ben de onları tokatlayamadım, "işte ben boyunuza göreyim gelin beni dövün" diyemedim.Kıyamadım kızıma, sebep olmak istemedim.
Sustum günlerce ,haftalarca, aylarca sustum.Yurt arkadaşlarım artık oraya gitmememin ruh sağlığım için daha da iyi olacağın söylediler gitmedim göremedim kızımın büyüyüşünü.
Bir öğretmenler günü eğitim fakültesi öğrencileri için düzenlenen gecede sahneye çıkan izci grubunda gördüm sonra kızımı 1 yıl sonra, ne de güzel büyümüştü.Yuvanın servisine binerken yakaladım öptüm öptüm yine öptüm salya sümük öptüm hem ağladım hem öptüm.Bu onu son görüşümdü.
"Ablacım canım benim " diyişini ve dünya tatlısı o gülüşünü hiç ama hiç unutmadım,o dünya tatlısı gülüşünü.....
Gülsün çocuklar hep gülsün sarışını kumralı esmeri gülsün, zencisi beyazı gülsün, yeşil, kara, mavi gözlüsü,salyalısı sümüklüsü gülsün, elleri kınalısı,gözleri sürmelisi,çırpı bacaklısı,tombul yanaklısı gülsün çocuklar hep ama hep gülsün ve çocuk istismarı dursun nolurrrrrrrrrrr...
NOT: Çocukluğumdan aklımda kalan rahmetlik anneannemin o güzel ninisi
Uyu demeye geldim
Uyu demeye geldim
Guymak yemeğe geldim
Meramım guymak değil
Seni görmeye geldim.

16 Mart 2008 Pazar

BİR YASTIĞA BAŞ KOYMAK


Geçenlerde aldığım bir mail çok hoşuma gitti Can DÜNDAR'a ait sözlerdi, bana gönderilen.Zaten bayılırım ben Can DÜNDAR'a, kelimelerinin sihriyle her duyguyu o kadar güzel anlatır ki artık üstüne bir başka söz söylenmez.Bana gelen bu güzel maili sizinle de paylaşmak istedim.Okuduktan sonra sizde buyrun bakalım sıkı bir muhasebeye.....

Evlilik, inanmadigim halde içerisinde 17 seneyi bitirdigim bir kurum benim için..

17 senede (abartmiyorum) 40 çift arkadasimin son verdigi kurum ayni zamanda da...

Evliligimin bu kadar uzun sürmesinin gizi belkide kuruma inanmamaktan geçiyor.

Evliligi toplumun dayattigi sekilde yasamamaktan...

Nedir bu dayatmalar?

Erkegin muhakkak kadindan yasça büyük olmasi, egitim seviyesinin erkegin lehine

yada en azindan esit olmasi bunlarin sadece ikisi...

Olmaz, yürümez diyor toplum...

Erkek yasça büyük olmali ki, kadina 'hot' dediginde oturmali kadin...

Yada yumusatiyorlar;

-Efendim kadin erkekten önce çöktügü için (hani dogum falan) küçük olmaliymis yasi...

Egitimde de böyle.. Kadinin çok okumusu bilmis olurmus, evde kalmakmis layiki....

ESiM BENDEN 2 YAS BÜYÜK; ne 'hot' dememe gerek kaldi 17 senede, ne de benden önce çöktü..

Yillar içinde ben yaslandikça o gençlesti,

-'Ooo Can bey kapmisiniz çitiri' esprilerine muhattap dahi oldum.

ESiM 2 ÜNiVERSiTE BiTiRDi;ben bi taneyi 9 senede bitirdim..

Ne o bana bilmislik tasladi, ne ben ona ezik baktim...

Kulaga gelen müzik tekse de, onu olusturan notalar farklidir der Halil Cibran...

Bunu unutmadik biz.Ben konusurken o dinledi,ben dinlerken o konustu 17 sene.

O öfkeliyken ben, ben öfkeliyken o 'haklisin bitanem...' dedik.

Öfke bitip firtina duruldugunda 'ama bi de böyle düsün' de dedik fikrimizi savunurken.
Farkli insanlar olarak görmedik birbirimizi, ayni amaç için savasan neferlerdik bu hayatta...

Asla bilmedik ne kadar para kazandigimizi, ortak cüzdanimizdan gerektigi kadar aldik..

Ne kadar çalarsa çalsin masanin üstünde telefon ,

kim bu saatte arayan karsi cins diye sorgulamadik da ama...

Sevginin en büyük dostuydu bizim için 'güven'...

ve güvenin ardina saklanmis bir 'saygi' vardi daima...

O kadın işi, bu erkek işi diye ayırmadık hiç bir şeyi. O geçim derdinde beni, ben evin içindeki işlerde onu hiç yanlız bırakmadık.

Ne kavgalar, ne badireler atlattik 17 senede...

Eee ülkeler neler gördü, biz çekirdek aile mi sütliman yasayacaktik...

Evin her yerinde kavga ettik, yatak odamiz haric..

Kirsak da zaman zaman kalplerimizi,asla kin tutmadik birbirimize...

Toplum kurallariyla oynasaydik bu oyunu belki de 41 inci çift olacaktik o listede...

Ama oyunun kurallarini biz koyduk...
Nede olsa bizim oyunumuzdu,oynanan...

Evlilik; hesapsiz içine dalinmasi gereken bir oyun bence...

Topluma kulaklarini tikayarak hemde...

Ne benim, ne de bizim sözlerimizle...

Sadece gönlünüzden geçtigince...

Dedigi gibi Ataol Behramoglu'nun

'...Yasadiklarimdan ögrendigim bir sey var:

Yasadin mi büyük yasayacaksin, irmaklara, göge, bütün evrene karisircasina

Çünkü ömür dedigimiz sey, hayata sunulmus bir armagandir.

Ve hayat, sunulmus bir armagandir insana...



CAN DÜNDAR :"Hayat kisa gelen bir battaniye gibidir.

Yukari cekersin ayak parmaklarin isyan eder.

Asagi cekersin omuzlarin titrer .

Ama yine de, neseli insanlar dizlerini karinlarina ceker, rahat bir uyku uyumayi basarir.."........

NOT:Bu aralar çok yoğunum ve de birazcık yokum sakın bi yerlere gitmeyin uslu uslu beni bekleyin :)