7 Aralık 2008 Pazar

MUTLU BAYRAMLAR


EN GÜZEL EN MUTLU BAYRAM GÜNLERİ SİZİN,BİZİM, HEPİMİZİN OLSUN.

21 Kasım 2008 Cuma

NERELERDEYİM BEN

Canlarım ciğerlerim,okul projesi kapsamında 14 kasım ila18 kasım arasında İspanya'ya gittim.Malum projeler meşakatli. Gidiş öncesi hazırlık çalışmaları ,yolculuk, İspanya macerası ve dönüş sorası değerlendirme çalışmaları derken koptum ben.


Sizden birazcık daha müsade istiyorum, en kısa zamanda meşhur İspanya maceralarımla bu sinemada oliciiiimmmm efendim.Beni izlemeye devam edin.





Biraz merak için bir İspanya hatırası (Madrid'in uçaktan görünüşü)


İşte size aslı değil ama sureti meşhur İspanyol boğası (eller bana ve ekip arkadaşlarıma aittir. Bilin bakalım benim ellerim hangisi?)

29 Ekim 2008 Çarşamba

CUMHURİYETİ SİZ KURDUNUZ ONU YÜKSELTECEĞİZ VE YAŞATACAĞIZ



Ey bizlere bu günü kazandıran şehitler,
Ey hürriyet yolunda can veren Koçyiğitler.
Ey kahraman Atatürk sizlere minnettarız
Rahat rahat uyuyun nöbette bizler varız.



Oğlumun mantar panosundan çaldım bu Türkiye haritasını. Geçen sene öğrencilerimiz bayram panosu için hazırlamışlardı.Bizim ki de geldiğinde görmüş ve hemen el koymuştu.O gün bu gündür hiç çıkarmadı panosundan.Yakışıklım her bayram çekmecesinde özenle sakladığı bayrağımızı çıkarır "hadi biran önce asalım" der.O küçücük bedenine rağmen kocaman kalbiyle hiç usanmadan dinler beni, defalarca anlatırır kurtuluş savaşını.Kıymetini bilir cumhuriyetin, o kocaman bedenlerine rağmen ,küçücük kalperi ve beyinleriyle bu güne dek cumhuriyetin anlamını anlayamamış amca ve teyzelerine inat.
Oğlumla gurur duyuyorum Allah onu ve bütün cumhuriyet çocuklarını kem gözlerden ve karanlıklardan korusun.
Türk milleti en büyük bayramın kutlu olsun.

NOT:Yakışıklı böcüğümün en kısa sürede tören yürüyüşü bu sinemada efendim.

21 Ekim 2008 Salı

GİDİŞ O GİDİŞ-III (BURSALI MISIN KADİFELİ GELİN ÇAYDAN MI GEÇTİN?)

Evet gelelim gidiş o gidişin Bursa faslına.Efendim nihayet memleketime teşrif buyurdum.Canım Aleyin Deleyon babacım ve süslü (duymasın çok kızar) annecim ile böcek kardeşime kavuştum.Kavuştum derken bizi aldı bir nişan teleşı Rahmetlik canımın içi Emine Teyzoşumun büyük kızı manita yapmış da, istemişler bilem bi fasıl, nişan için beni beklemişler.Hadi napicizzzz.Alişveriş. Eeee ailenin bohça uzmanı da geldiğine göre bohça mohça.Çeyizler ütü mütü.Derken nişan günü çattı mı?
Süslen püslen veeee o telaşeyi de bitirdik çok şükür.Ama bu daha nişan.Peki düğün ne zaman? Yaz dönüşü Kastamonu'da (Gidiş o Gidişin 5. faslında efendim)
Nişanımız çok özel ve güzeldi.Bizimkiler İnegöl'de yaşadıkları için orada yaptık.Hemide en bilindik mekanda Sedef Pastanesi.Bilen bilir, çocukluğumun dondurma adresidir.İnegöl'e gittin mi,önce Enver Amca'da köfteni yiyeceksin ardından Sedef'te dondurmanı.Şiddetle tavsiye ediyorum.

İşte bizim çifte kumrular Çok yakışmışlar di mi?
Allah bir ömür mutlu etsin İnşallah.

NOT:Farkettiniz mi bilmem kızımız pek bi güzeldir.Zati bizim ailenin genlerinde var güzellik.Hepsi bana çekti bu kızların.Naparsın (Kih kih kih....)

2 Ekim 2008 Perşembe

DOSTLAR BİZİ HATIRLASIN

DOSTLAR BENİ HATIRLASIN

Ben giderim adım kalır
Dostlar beni hatırlasın
Düğün olur bayram gelir
Dostlar beni hatırlasın

Can kafeste durmaz uçar
Dünya bir han konan göçer
Ay dolanır yıllar geçer
Dostlar beni hatırlasın

Can bedenden ayrılacak
Tütmez baca yanmaz ocak
Selam olsun kucak kucak
Dostlar beni hatırlasın

Ne gelsemdi ne giderdim
Günden güne arttı derdim
Garip kalır yerim yurdum
Dostlar beni hatırlasın

Açar solar türlü çiçek
Kimler gülmüş kim gülecek
Murat yalan ölüm gerçek
Dostlar beni hatırlasın

Gün ikindi akşam olur
Gör i başa neler gelir
Veysel gider adı kalır
Dostlar beni hatırlasın

HATIRLAYAN VE HATIRLANAN TÜM DOSTLARINIZLA ÇOK MUTLU BAYRAMLAR TEMENNİ EDİYORUM.DİLERİM HEPİMİZ AŞIK VEYSEL KADAR HOŞGÖRÜLÜ,SABIRLI,İNSAN SEVGİSİYLE DOLU OLABİLELİM.OLABİLELİM Kİ YILLAR SONRA DEĞİL DOSTLAR, ONU HATIRLADIKLARI GİBİ HERKES HATIRLAYABİLSİN BİZİ.

Anadolu’nun orta vilayetlerinden bir köyünde, yavaş yavaş güneş batmaya hava kararmaya başlar.

Karanlık iyice çöker köyün üzerine. Evlerden birinde bir kadın ve adam yatma hazırlığı yapmaktadır. Erken yatıp yarın sabaha, güneş ışığına erken uyanılacaktır.

Adam üzerini değiştirir, yatağına yönelir. Evin penceresinden; karanlık bahçeye vuran ışıkta ağaçların arasında bir gölge belirir. Kadın pencereden dışarı bakar ve gülümser. Kadının sevgilisi bahçededir. . . Tam sözleştikleri gibi, sözleştikleri saatte ve yerde adam onu beklemektedir.

Kadın kocasının uyumasından emin olunca, sessizce yataktan kalkar, üstünü giyer … Ve pencereden aşağıya atlar. Başka bir adam için, kadın kocasını terk eder. Koşarlar iki sevgili….. kaçıyorlar. Tarlaları , ovaları aşarlar…..

Anadolu’da bir köy nasıl koşmasınlar ki. Arkalarından onları kovalayacak onca şey vardır. Namus belası, Töre cinayetleri, yoksulluk, cefa, korku. Arkalarında bunlar varken nasıl durabilirler. Köyden uzaklaştıklarına iyice emin olunca soluklanmak için dururlar.

Kadın duraksamayı fırsat bilip nefes nefese der ki : ‘Evden çıktığımdan beri, ayakkabımın içinde bir şey var beni rahatsız ediyor’ çıkartıp bakar ki….. ayakkabısının içinde bir tomar para!!!!! Kocası her şeyin farkında. Biliyor ki gidecek, ‘Beni terk edecek ama bunca yıl çorbasını içtim, çamaşırlarımı yıkadı, ütüledi. Bana emeği geçti’

YABAN ELDE MUHTAÇ OLMASIN DİYE ! ! !

O Yoksul köylü; bütün parasını; başka bir adam için kendisini terk eden karısının, giderek kendinden uzaklaşan adımlarını attığı ayakkabısının içine koydu.

O güzel insanı, O onurlu davranışı sergileyen, O terk edilen adamı

HEPİNİZ TANIYORSUNUZ …..




Çünkü O; Bir dizesinde bize yürekten seslendiği gibi

Uzun ince bir yoldaydı ve gidiyordu gündüz gece …

Şimdi sorarım size;

Bu memlekete töre cinayetleri, kadına karşı uygulanan şiddet mi yakışır yoksa,

Aşık Veysel gibi hayatında hiç kitap okumasa, OKUYAMASA bile …….

KİTAP GİBİ HAYAT YAŞAYAN ADAMLAR MI YAKIŞIR?

(Sunay AKIN'dan Aşık Veysel'in hayatına dair küçük bir kesit....)

12 Eylül 2008 Cuma

GİDİŞ O GİDİŞ-II (FİDAYDA DA ANKARALIM FİDAYDA)

Efendim biraz ara verdikten sonra serimize devam edelim di mi?
Nerde kalmıştık? Tamam hatırladım.Evet seminerimizi bitirdik ve Erzurun'dan Ankara'ya geldik.Erzurum'a gitmeden Gül Ablaya dönüşte sendeyiz diye söz vemiştik.Gül Abla ve eşi Eser Abi eşimin arkadaşları, ama yok böyle arkadaşlık. Yıllardır ne bir kopma ne de bir kırgınlık,gıpta ile her bi seferinde izlerim dostluklarını.
Gül Ablam hamarat bir hatun olmalarından dolayı bir içli köfte partisi verdi ki görülmeye değerdi ama keşkem olsaydınız da tatsaydınız.Anlatılamaz patlayana kadar yenir bir ziyafetti.Buyrun belgelerle sabittir efendim.



HOŞ BİR ANI:Yeni Eğitim öğretim yılımıza başladık ya, benim Avrupa fatihi öğrencilerimle şu İtalya seyahatimizi yad ettik.Tekrar o mütiş geziyi hayırlayınca İtalya maceralarımızdan biri geldi aklıma.

Şimdi biz kafilecek Venedik şehrinde gezerkene, benim güzel kızlarım kendilerini Bartın sokaklarında kimin hissederek muhabbet ediyorlar.Ama nasıl? Bartın şivesiylen.Efendim diyalog aynen şöyle:

Esra : Gız çabık yürüyon deyom size bak gızcak şimdik hoca.
Dilek: Geliyom be ne polemik yaradıyon?
Esra : Sen zor gelirsin biraz,İtalyan uşaklarını gördün ya bakıyon aval aval.
Dilek: Ne içün böyle söylüyosuy bunlardan Bartın'da da var.
Hoca : Allah tepenizden baksın emi kibar konuşun kör olmayasıcalar.
Esra : Ne kibarı hocam ya bunlar nerden çakcak ki?
Hoca : Şimdi çıkarsa bi Türk görürsünüz gününüzü.
Esra : Gız Dilek çabık olsayıza daha çanta bakvercez.
Dilek: Geliyom geliyom ne bağırıveriyosuy.
VEEEEEEEEEEEEEEEEEE
Yoldan Geçen Biri: Ay siz Türk müsünüz????!!!!!!!!


Santa Lucia De Piave şehrinde Belediye Binasını gezerken benim tatlı uşaklarım

31 Ağustos 2008 Pazar

DAHA NİCE OTUZYEDİLİ YILLARA


Canlarım benim, var olma sebeplerim.Süslü anam, Aleyin Delon babam evlilik yıldönümünüz kutlu olsun.Allah sizleri başımızdan eksik etmesin.Hep gülün emi, gözyaşlarınız ise mutluluk gözyaşları olsun.
Sizlere hoş bir nostalji yaşatmak niyetiyle,evden çaldığım,o şık düğün davetyenizde ki, Mevlana'ya ait davet sözlerini yazıyorum.
SİZİ ÇOKKKKKKKKKKKKKK SEVİYORUMMMMMMMMMMMMMM.

Gel, gel, ne olursan ol yine gel,
İster kafir, ister mecusi,
İster puta tapan ol yine gel,
Bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir,
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel...

25 Ağustos 2008 Pazartesi

GİDİŞ O GİDİŞ-I (ERZURUM ÇARŞI PAZAR)

Evime ve tenha bilgisayarıma henüz kavuştum.O koskoca tatilimiz bir kuş olup uçtu hem de o kadar hızlı uçtu ki arkasından el bile sallayamadık.
Tatil de tatildi ama. Yurdumun ne doğusu ,ne batısı, ne trakyası kaldı gidilmedik tatil boyunca.
Eee... neden uzun zamandır anlatılmadı bunlar sorusuna gelince yiğenler ve benim böceğimin oyunlarda skor yapma sevdasına gitti bilgisayar keyfi.Dedim ya tenha bi bilgisayar ancak evdeki....
Anlatılacak o kadar çok şey var ki, nerden başlasam bilemedim şimdi.(Pek bi kafiyeli, afilli oldu beeeeee)
Özlenilenlerle kavuşmaları mı anlatmalı,tanık olduğumuz mutlulukları mı? Üzüldüğümüz sağlık sorumlarından mı başlamalı,şok eden acı bir kayıptan mı? En iyisi sırayla anlatmalı. O halde bir seri olsun dedim Erzurum Çarşı Pazar ile başlayayım istedim.
Efendiimmmm malumunuz Bir Erzurum semineri için yurdumun doğusuna gitmiştik ailece ben Aatatürk Ünivesitesi mezunuyum ya gezdircem güya bizimkileri ancek ne mümkün şehir çok değişmiş. Olsun gezdik ama pek bi güzel, zaten Oltu çarşısı "Taşhan" dünyaya değer. Birde o kadayıf dolması yok mu dondurmalı dondurmalı yeme de yanında yat diyemeyeceğim bence yemekte fayda var görüldüğü üzre..



Erzurum güzel şehirdir eeee dört yıl az çekmedim karını buzunu, doğunun incisi derler işte sizlere doğunun incisinden hoş manzaralar.



Palandöken, kışın gümüş miğferini giyer ve gururla bakar Erzurum’a.
Yazın ise ılık rüzgar, Palandöken’in bağrında eser, koca dağı serinletmek için…



Doğunun Çanakkalesi olan tabyaları önüne katan Güneş, bir başka doğar; tarihin onure ettiği, Anadolu’nun önsözü olan bu şehre…



Kongre binası Kurtuluş Savaşın'daki yerinin onuruyla gülümser mağrurca



Çifte Minareli Medrese alın teriyle yoğrulmuş nakışların arasından bakar tüm azametiyle



Veeeeeeee gezmeye doyamadığım Oltu Çarşısı TAŞHAN ne güzel bezenmiştir ne güzeller bezemiştir yıllarca..

Son olarak benim minik Böceeeem ve ikamet ettiğimiz Erzurum Hizmetiçi Eğitim Enstütüsü binası.Bu arada Enstütü Müdürü Erdal KORKMAZ Beyefendiye hem bu güzel mekan için, hem tüm personeliyle gösterdikleri güler yüz için hem de yardımları ve konukseverliği için çok teşekkür ediyorum.
Bi de yayınladığım fotoğraflarımın bazılarının altına onun hazırladığı sunudan yaptığım alıntılar için (umarım kızmaz)ayrıcana minnettar olduğumu da söylemek isterim.



Gidiş O Gidiş -I bitmiştir serimizin ikincisinde görüşmek üzere efendim........

1 Haziran 2008 Pazar

KAÇAK GERİ DÖNDÜÜÜÜÜÜÜÜÜ.....

Epey uzak kalmışım alemden yahu... Ben napmışım böyle vay vefasız beni vay.Ne söyleseniz haklısınız. Hatta beni unutmuş bilem olabilirsiniz. Huuuuuuuuu benim ben kaçak cadı geri döndü.....
Söylemesi ayıp bizim cadılar aleminde işler pek bi yoğundu. Habire o görev senin bu görev benim koşturup gittim.Her hafta sonu bir sınav vardı.Yok açık lise, yok açık öğretim, yok özürlü memur alımı. Yetiştirmem gereken lise son tarih konuları ve öğrencileri, iki arada bir derede gidilen drama semineri (inanılmaz eğlenceliydi daha sonra fotoğraflarıyla paylaşıciyim).Bu arada 19 Mayıs tatilinde eşimin ailesinin jet ziyareti (o kadar çabuk döndüler ki arkadaşlarımın "nasıl yaptın da insanları bu kadar çabuk kaçırdın bize de öğret" suallerine ne cevap verdiysem vereyim suçsuzluğum konusunda ikna edememem)derken bir ayı geçmiş uzak kalışım.
Şu aralar zor bizim işler sene sonu not ortalamaları, yıllık ödev puanlamaları, notları bilgisayara geçiş,mezuniyet töreni çalışmaları çok yoğunuz anlaşılacağı üzere.Faket ben her bi şeye irağmen dayanamıyaraktan ve (gecenin bu yarısı) herkesi uyutaraktan attım kendimi bilgisayarın başına, vakit buldukça gelicim inşallah.Çünküm okullar tatile girince bir de Erzurum'a seminere gidicim.Çok heyecanlıyım sebebine gelince ben Atatürk Üniversitesi mezunuyum ve en büyük hayallerimden biride birgün eşim ve oğlumla Erzurum'a gidebilmekti.Merak etmeyin sizin için de Çağ kebap ve kadayıf dolması yer,Çifte Minareli Medrese ve Yakutiye Medresesi'ni gezerim.Şimdiden Taş Han'dan (Oltu taşı) almayı düşündüğüm oltu takılar için heyecanlanıyorum.
Oooo epeyce geç olmuş yarın çok işim var çooooooooooookkkkkkkk. Bir haftadır hatrını sormadığım evimle bir muhabbet kurayım diyorum. Şöyle lavaboları tuvaletleri ovup okşayayım,halıceyzlerimi yerceyzlerimi silip süpüreyim,tozceyzlerimle vedalaşayım (aslında mümkünse ebediyen, emme nirde anacım,bi kaynağını bulsam tozların Nagazaki ve Hiroşima'dan sonra üçüncü atom bombasını da ben atıcam o kaynağa faket.....)
Yarın meşeketli bir gün ancak laf aramızda yarın akşamı da iple çekiyorum ben .Neden mi? Aile dostlarımız Mustafa ve Suna yarın bize balık ziyafeti çekiceklerde ondan."Eeeee ne olmuş hiç mi balık yemedin" demeyin çünkü bu balıklar çok özel. Onları bizzat Mustafa dalarak zıpkınla yakalıyor taptazeler,üstelik çeşit çeşitler kalkan mı istersin, taş balığı mı, kefal mı dile Mustafa'dan ne dilersen.Bir de onları nefis kızartır ki yeme de yanında yat.Yanına meşur Amasra salatısını da kondurduk mu üf ki üf.Daha iyi anlaşılması için arşivden geçen seneki balık ziyafetlerinin resimlerini sunuyorum efendimmmmmmm.


DERYA KUZUSU BUNLARRRRRRRRRRR
SALATA DEYİP GEÇME AMASRA SALTASINDAN BAŞKASINI SEÇME

23 Mart 2008 Pazar

ÇOCUKLAR HEP GÜLSÜN


Bendeniz çocuklara hayli düşkün bir hatunum.Bir rivayete göre sırf çocuk doğurmak için evlendiğim de söylenir.Yoksa evlilikle işim olmaz,ipe sapa gelmezmişim,bir de bu sabırlı kocişkoma aşık olmasam hiç evlenmezmişim.
Ortaokul lise yıllarında hiç unutmam dersi kırıp bizim şimdi eşşek kadar olmuş yiğenleri sevmak için hep evden kaçardım.Laf aramızda hepsinin altını açtım kih kih.....
Üniversitedeyken sevgimi paylaşmak için çocuk yuvasına gitmeye karar verdim bir gün işte o gün,hayatım için çok önemli bir karar verdiğimi ve ne de iyi bir karar vermiş olduğumu anladım.
Arkadaşlarla torbalarca abur cubur alışverişi yaparak kalplerini kazanmak istemiştik o genç aklımızca, oysa içeri girdiğimizde ne torbalarımıza ne de aldıklarımıza bakmıştı o pırıl pırıl gözler sadece "ablacım" diyip sarılan, paçalarımıza yapışan kocaman kalplerle karşılaşmıştık.
Sevgi ve ilgiye aç olan bu çocukları malesef ne paketlerce çikolata ,ne rengarenk sakızlar ne de çeşit çeşit bisküviler mutlu edebiliyordu.Onlar başlarını okşamamızı, yanaklarını öpmemizi,o koskocaman kalplı masum bedenlerine sarılmamızı istiyorlardı.
Yaşadıkları yer temiz ve konforluydu, sıcaktı.Bakıcıları iyi kalpli görünüyordu.Onlara "annecim" diye hitap eden bu çocukların her isteğini gerçekleştirmeye çalışıyorlardı.
Ben bu merakımla her detayı kontrol ederken birden oldukça kuvetli bir çift kolun "hoşgeldin ablacım benim" diyerek bacaklarıma sarılmasıyla sarsılmıştım.Bana sarılan bu bir çift kolun sahibi kapkara ışıl ışıl gözleriyle,kısa kesilmiş saçlarıyla adeta bir erkek çocuğunu andıran küçük bir kızdı.
Adı Döndü'ydü.Anne ve babası hayatta olmasına rağmen ona ve kardeşine bakamadıkları için burada yaşamak zorundaydılar.Hayatıyla ilgili her olanı anlatırken duyduğu büyük heyecanla hızlı hızlı nefes alır, o kocaman gözlerini daha da büyüterek konuşurdu Döndüm.Hele her komik an için bir gülüşü vardı ki işte onu anlatmak mümkün değil hala bile.
İşte o günden sonra her haftasonum çocuk yuvasında geçmeye başlamıştı.Bazen mutluluğunu görür mutlu dönerdim bende yurduma bazen de hasretine, üzüntüsüne günlerce üzülüp dururdum.
Zamanla yuvanın idaresinin güvenini kazanmış artık Döndüm'ü yuvadan çıkarmaya bile başlamıştım.Sinemaya,lokantaya,tatlıcıya gitmekten zevk alan bu küçük kızın küçük annesi oluvermiştim birden.Evden gelen haçlığımda Döndüm için de bir bütçe oluşturmuştum.Onunla geziyor,eğleniyor,kitap okuyor,yuvanın etrafında yürüyüşler yapıyor ve hatta kovalamaca bile oynuyorduk.Taa ki o güne kadar.
Yine annelik dürtüsüyle ve küçük hediyelerle gitmiştim canım kızımı görmeye.Oysa o hiç yanıma gelmemiş uzaktan soğukça gülümsemeyi tercih etmişti.İçim cız etti birden ,ağlamaklı oluverdim.Düşündüm çarçabuk düşündüm yoksa onu kıracak birşeyler söylemiş yada yapmış olabilir miydim?İçim içimi yedi o bir kaç dakikada.
Yanına gittiğimde o benim aylardır yüreğime bastığım kızım değildi sanki.Ben o ana kadar kahrımdan öldüğümü sanırken yanılmıştım.Aslında beni kahırdan öldüren o anda oracıkta güzel kızımın ağzından çıkan "ne geldin,istemiyorum ben seni, sevmiyorum, nefret ediyorum senden, bir daha gelme" sözleri olacaktı.
Donmuştum ben, zaman dolnmuştu.İnsanların, mekanın, eşyaların hepsi donmuştu. Sadece ben,Döndü ve ağzından çıkan sözler vardı."Anlamdım ablacım dedim,beni artık sevmiyor musun?" Ağzından çıkan sözcükler aynı ama gözleri bambaşkaydı bu sefer.Bir şeyler söylemeyi istiyor ama korkusundan söylemeye çekiniyordu yavrum.
Kolumdan tutuğu gibi bahçaye çıkardı beni yine aynı sözcükleri sarfediyordu dili.Ama bu bahçeye çıkış değil bahçenin arkasına doğru kaçış olmuştu birden.Kimsenin bizi görmediğine emin olduğunda eskisi gibi sarıldı kızım yine bana "ablacım canım benim kusura bakma üzdüm mü seni?" neler olduğunu çözmeye çalışırken ben,"kızma,üzülme nolur,seni çok ama çok saviyorum.Ama artık gelme be ablacım.Sen gelince getirdiklerini hep başka çocuklara veriyorlar, biz seninle gezince - yine döner yedin tatlıcıya,sinemaya gittin de mi?- diye dövüyorlar beni.Hem hafta temizliğime de izin vermiyorlar sen yıkanamazsın gezmeseydin sıran geçti diyip okula yolluyorlar,öğretmenime kötü kokmak istemem ben" dediğinde her şey anlaşılmıştı ama bu duyduklarımla yaşadığım şok diğer şoktan çok daha kötü etkilemişti beni.
Dövmek mi ne demekti dövmek? Aileler çocuklarını güvenli olsunlar diye vermiyorlar mıydı bu yuvalara ya ailesi hiç olmayanlar, işte onlar bir parça yetim nasıl kıyıyorlar hangi zihniyet izin veriyor oncacık çocuklara el kaldırmalarına.
Bir hışımla doğrulduğumda o minik elleriyle engelledi bir anda küçük kızım "sakın yapma duyarlarsa sana söylediğimi daha çok dayak yerim" Peki ama o zaman ben nerelere giderim nasıl ederim bir şeyler yapmalı yapabilmeliyim.
Yapamadım cahildim,tecrübesizdim.Bir kez dahi şikayet edemedim hiç bir yere,ya benim yüzümden döverlerse yine diye.Bağıramadım avazım çıktığı kadar,ben de onları tokatlayamadım, "işte ben boyunuza göreyim gelin beni dövün" diyemedim.Kıyamadım kızıma, sebep olmak istemedim.
Sustum günlerce ,haftalarca, aylarca sustum.Yurt arkadaşlarım artık oraya gitmememin ruh sağlığım için daha da iyi olacağın söylediler gitmedim göremedim kızımın büyüyüşünü.
Bir öğretmenler günü eğitim fakültesi öğrencileri için düzenlenen gecede sahneye çıkan izci grubunda gördüm sonra kızımı 1 yıl sonra, ne de güzel büyümüştü.Yuvanın servisine binerken yakaladım öptüm öptüm yine öptüm salya sümük öptüm hem ağladım hem öptüm.Bu onu son görüşümdü.
"Ablacım canım benim " diyişini ve dünya tatlısı o gülüşünü hiç ama hiç unutmadım,o dünya tatlısı gülüşünü.....
Gülsün çocuklar hep gülsün sarışını kumralı esmeri gülsün, zencisi beyazı gülsün, yeşil, kara, mavi gözlüsü,salyalısı sümüklüsü gülsün, elleri kınalısı,gözleri sürmelisi,çırpı bacaklısı,tombul yanaklısı gülsün çocuklar hep ama hep gülsün ve çocuk istismarı dursun nolurrrrrrrrrrr...
NOT: Çocukluğumdan aklımda kalan rahmetlik anneannemin o güzel ninisi
Uyu demeye geldim
Uyu demeye geldim
Guymak yemeğe geldim
Meramım guymak değil
Seni görmeye geldim.

16 Mart 2008 Pazar

BİR YASTIĞA BAŞ KOYMAK


Geçenlerde aldığım bir mail çok hoşuma gitti Can DÜNDAR'a ait sözlerdi, bana gönderilen.Zaten bayılırım ben Can DÜNDAR'a, kelimelerinin sihriyle her duyguyu o kadar güzel anlatır ki artık üstüne bir başka söz söylenmez.Bana gelen bu güzel maili sizinle de paylaşmak istedim.Okuduktan sonra sizde buyrun bakalım sıkı bir muhasebeye.....

Evlilik, inanmadigim halde içerisinde 17 seneyi bitirdigim bir kurum benim için..

17 senede (abartmiyorum) 40 çift arkadasimin son verdigi kurum ayni zamanda da...

Evliligimin bu kadar uzun sürmesinin gizi belkide kuruma inanmamaktan geçiyor.

Evliligi toplumun dayattigi sekilde yasamamaktan...

Nedir bu dayatmalar?

Erkegin muhakkak kadindan yasça büyük olmasi, egitim seviyesinin erkegin lehine

yada en azindan esit olmasi bunlarin sadece ikisi...

Olmaz, yürümez diyor toplum...

Erkek yasça büyük olmali ki, kadina 'hot' dediginde oturmali kadin...

Yada yumusatiyorlar;

-Efendim kadin erkekten önce çöktügü için (hani dogum falan) küçük olmaliymis yasi...

Egitimde de böyle.. Kadinin çok okumusu bilmis olurmus, evde kalmakmis layiki....

ESiM BENDEN 2 YAS BÜYÜK; ne 'hot' dememe gerek kaldi 17 senede, ne de benden önce çöktü..

Yillar içinde ben yaslandikça o gençlesti,

-'Ooo Can bey kapmisiniz çitiri' esprilerine muhattap dahi oldum.

ESiM 2 ÜNiVERSiTE BiTiRDi;ben bi taneyi 9 senede bitirdim..

Ne o bana bilmislik tasladi, ne ben ona ezik baktim...

Kulaga gelen müzik tekse de, onu olusturan notalar farklidir der Halil Cibran...

Bunu unutmadik biz.Ben konusurken o dinledi,ben dinlerken o konustu 17 sene.

O öfkeliyken ben, ben öfkeliyken o 'haklisin bitanem...' dedik.

Öfke bitip firtina duruldugunda 'ama bi de böyle düsün' de dedik fikrimizi savunurken.
Farkli insanlar olarak görmedik birbirimizi, ayni amaç için savasan neferlerdik bu hayatta...

Asla bilmedik ne kadar para kazandigimizi, ortak cüzdanimizdan gerektigi kadar aldik..

Ne kadar çalarsa çalsin masanin üstünde telefon ,

kim bu saatte arayan karsi cins diye sorgulamadik da ama...

Sevginin en büyük dostuydu bizim için 'güven'...

ve güvenin ardina saklanmis bir 'saygi' vardi daima...

O kadın işi, bu erkek işi diye ayırmadık hiç bir şeyi. O geçim derdinde beni, ben evin içindeki işlerde onu hiç yanlız bırakmadık.

Ne kavgalar, ne badireler atlattik 17 senede...

Eee ülkeler neler gördü, biz çekirdek aile mi sütliman yasayacaktik...

Evin her yerinde kavga ettik, yatak odamiz haric..

Kirsak da zaman zaman kalplerimizi,asla kin tutmadik birbirimize...

Toplum kurallariyla oynasaydik bu oyunu belki de 41 inci çift olacaktik o listede...

Ama oyunun kurallarini biz koyduk...
Nede olsa bizim oyunumuzdu,oynanan...

Evlilik; hesapsiz içine dalinmasi gereken bir oyun bence...

Topluma kulaklarini tikayarak hemde...

Ne benim, ne de bizim sözlerimizle...

Sadece gönlünüzden geçtigince...

Dedigi gibi Ataol Behramoglu'nun

'...Yasadiklarimdan ögrendigim bir sey var:

Yasadin mi büyük yasayacaksin, irmaklara, göge, bütün evrene karisircasina

Çünkü ömür dedigimiz sey, hayata sunulmus bir armagandir.

Ve hayat, sunulmus bir armagandir insana...



CAN DÜNDAR :"Hayat kisa gelen bir battaniye gibidir.

Yukari cekersin ayak parmaklarin isyan eder.

Asagi cekersin omuzlarin titrer .

Ama yine de, neseli insanlar dizlerini karinlarina ceker, rahat bir uyku uyumayi basarir.."........

NOT:Bu aralar çok yoğunum ve de birazcık yokum sakın bi yerlere gitmeyin uslu uslu beni bekleyin :)

23 Şubat 2008 Cumartesi

AŞK SESSİZ,SEVGİ DİLSİZDİR


Kocişkoma bozulurum çoğu zaman,saatlerce oturalım bazen, laf atmasan söylenecek bir adat sözcüğü yoktur.Ben ona " canım hayatım " diyerek sevgimi her mekanda ve toplulukta sık sık ifade etmeye çalışsam, kendi böyle hoş sözler söylemediği gibi,ben söyleyince bir de "ayıp oluyor" babından hafifce göz bile ağartır. "Sen beni sevmiyorsun ,hiç söylemiyorsun ki,hiç şımartmıyorsun ki "derim o yine sessizce "Allah biliyor" der beni yine öylece sessizce susturur.

Evet gözleri gözlerimdedir.Hem de nasıl içimi ısıtır bakışları.Dili şakada olsa, beni üzecek azıcık bir kaç sözcük bile söylese titrer.Her karşılaşmada heyecanlanır kalp atışlarını uzaktan dahi olsa hissederim ama insan da hele dişi cinsinden olunca şımartılmak,hoş sözler duymak istiyor.

İşte konumuzla ilgili olarak bu gün bir mail aldım kocişkomdan.Sizlerle paylaşmak istiyorum okuyunca galiba sizlerde benim gibi sessiz kalan aşkınız ve dilsiz sevginiz için üzülmeyeceksiniz eskisi kadar.

Bir kadının Aşkı...

Karımı 1998'in sonbaharında kaybettim...Yedi senelik evliliğimizin iki senesini kanser tedavisi için hastanelerde geçirmiştik.

Karım, her evlilik yıldönümümüzde ikimizin fotoğrafını çerçeveler,"Bunlar bizim hayatımızın gölgeleri"derdi.. Öldüğünde, yedi tane resmimiz vardı.

97'in bir gecesinde onu aldattım. Oysa ona sürekli onu ne kadar çok sevdiğimi ve sonsuza kadar sadık kalacağımı söylerdim.

Ölmeden iki hafta önce yine aynı şeyi tekrarladım. Tuhaf bir gülümsemeyle baktı bana ve sadece:"Biliyorum" dedi.

İzmir'e kar yağdığı gün, yani bir ay önce, evdeydim.Fotoğraflarımıza bakıyordum yine... Her çerçevenin altında bir harf olduğunu ilk kez o gün fark ettim.-A.-R.-K.-A.-S.-I.-N.Gerisi için yılları yetmemişti.Ama sanırım "Arkasına bak" yazmaya filan niyetlenmişti.Hemen çerçevelerin arkasına baktım. Hiçbir şey yoktu. Sonra birşey dürttü beni, hepsini teker teker söktüm. İnanabiliyor musunuz,her birinin arkasından bir mektup çıktı!Geçirdiğimiz her sene için sevgi dolu sözler yazmıştı.

1997'deki resmimizin içinden çıkan zarf ise simsiyahtı. Ve içinden şu sözler çıktı:"14 Mart 1997/Gözlerin bana başka birine dokunmuş gibi baktı/Söylemene gerek yok,biliyorum..." 2002'deyiz. Onu kaybedeli 4,aldatalı 5 yıl oluyor.İçim acıyor şimdi.Çünkü kadınlar biliyor, hissediyor... seviyorum diyenin sevgisinden şüphe et,çünkü; aşk sessiz,sevgi dilsizdir...

19 Şubat 2008 Salı

Avrasya`nın En Büyük Turizm Buluşması EMITT Fuarı




EMITT Fuarı nedir?Bir turizm fuardır ve dünyada benzerleri arasında ilk on içerisinde gösterilmektedir. Peki bu süpürgeli cadının bu fuarla ilgisi nedir?İşte açıklıyorum ... Ben istifa ettim ve kendimi artıkın turizme adadım.Para biriktirip biriktirip bir otel acıcam, sonrada Türkiye’nin turizm alanında tek uluslararası fuarı olan EMITT (Doğu Akdeniz Uluslararası Turizm ve Seyahat Fuarı) 'te de en iyi ,en mükemmel,en süper,en müthiş ve en,en,en ...işletmesi olaraktan boy göstericem.Lakin henüz nakit sıkıntım var bir kaç yüzyıl bekleyin he. Rüyalarınızın tatili benden.
Neyse canım şaka bir yana, gelelim bu şık ve güzel organizasyonla asıl ilgime.Ailece her geçen gün yaşamaktan zevk aldığımız , mutluluk duyduğumuz, doğduğumuz değil ama doyduğumuz yurdumuz olan Bartınımız ile ilgili hoş ve gurur verici birazcık da sesiz sakin kalmış bir haber benimkisi.
Yeşiliyle, mavisiyle ve son günlerde de beyazıyla her geçen gün büyülendiğim güzel ilim bu muhteşem organizasyona katıldı.


EMITT 2008 14-17 Şubat 2008 tarihlerinde TUYAP- Beylikdüzü Fuar alanında 12. kez turizm profesyonellerine merhaba dedi ve ilimizi burada Sunset İnkumu, Grand Astra ve Karpet otel olmak üzere üç turizm işletmesi tanıttı.
Bakın fuarda güzel Bartınımız'ın sloganlarına
“KÜLTÜR KENTİ BARTINI KEŞFEDİN”,
“SULAR KENTİ BARTINI KEŞFEDİN”,
“DENİZLERİMİZ MAVİ VE TURKUAZ, KIYILARIMIZ YEMYEŞİL - GÖRDÜNÜZMÜ!”
Yahu siz hala orada mısınız kuzum? Hazırlayın bakalım valizlerinizi ne duruyorsunuz.Şu aralar kar kış istemem diyorsanız şöyle bahara yaza yapın planlarınızı pişman olmayacaksınız. Burası süper süper.......

10 Şubat 2008 Pazar

ARDA EVDE TEK BAŞINA


Benim böceeemin adı Arda Yiğit.Ama ben onu bebekliğinden beri böceeem diye severim.Çok sevimlidir Maaşallah.Bir de süper fikirleri vardır ki sormayın.Halasında ikamet ettiğimiz yaz tatilimizin büyük bölümünü kablolu tv de National Geographic Kids kanalını izleyerek geçirir, o zaman okuyup yazamadığı için bütün deneyleri bize yazdırmak süretiyle eve dönüldüğünde de bir fiil uygular.

Bu tatil boyunca uzaya taktı bir de.Kısacık Ankara seyahatimizde uğradığımız kitapçımızda hep uzayla ilgili kitapları seçti durdu,çok da önemli bir karar verdi kendince "Astranot" olacak.Tabi hayali hep NASA'da çalışmak olan babamızda yüreklendirinca uçtu bizimki. Mekikle şöyle fırlatılacakmış,böyle zıplaya zıplaya uzaya inecekmiş falan filan....

Anacım iyide ben pilot dahi olmasını istemezken , ayağını yerden kesmeyecek akıllı başlı bir işi olsun diye dua ederken , adam dünyayı bile terk edecek.Yok canım imkansız.Oğluşum astranot olacak kadar istekli ve başarılı olsa dahi yok imkansız.... Ben de sıkışırım mekiğin bir köşesine , alırım örgümü bakarım şöyle uzayın derinliklerine,yıldızlara,ay yüzeyinde zıplayan çocuğum ve diğer meslekdaşlarına .Nolcakki ses de çıkarmam, yemek, temizlik neyin de yaparım bakarım koç gibi orda hepsine.

Gerçi böceğimin bu şekilde davranması çok normal genleri , dedim ya baba Nasa meraklısı ben de hep bir teleskopum olsun istedim.

Şöyle deniz kenarındaki teraslı evimde, sıcak yaz gecelerinde, ılık ruzgar saçlarımı nazik nazik savururken sadece denizin sesi ve kokusu eşliğinde teleskopumla , uzayın derinliklerine dalmak huzur huzurlu ne güzel olurdu.

Her neyse ne anlatacaktım ne oldu bak.Benim böceğim aynı zamanda çok da yaratıcıdır ve üreticidir.Ne fikirler üretir sormayın.Hah işte üretilen ve faaliyete geçirilen o möthiş fikirlerden birini anlatıcam şimdi.

Bir kaç kez şöyle bir komşuya geçimlik evde bıraktığımız oğlumuzu ilk kez çarşıya gidimlik yalnız bırakacaktık o gün."Annecim hiç korkma kimselere açmam ben kapıyı,sorarım kim o diye, cevap yoksa kapı açmak da yok. Sen git git"diyerek beni büyüdüğüne inandırmaya çalışmıştıysa da o yaşını görürümüyüm ama 50 yaşına da gelse o benim için hep çocuk kalacaktı (bak bunu annem yapınca hep kızıyodum haklıymış kadın)."E peki o zaman ama bak cep telefonunu bırakıyorum bir sorun olursa ara emi annecim" diyerek , yüreğimi ağzıma almak ve aklımı evde bırakmak süretiyle çıkmıştık bir kere yola. Kendisi gelmek istememiş evde kalmayı tercih etmişti, ama evde tam tıkır kuru bakırdı ve ihtiyaçlar acildi.(Sanıyorum şu an savunma mekanizmam çalışıyor)

Henüz çarşıya gelinmişti ki cep telefonu çalmaz mı. "anneeeeeeee yutube nası yazılıyo şarkı indircemde" ağza çıkan yürek yerine yerleştikten sonra "bak annem kuyruklu v sonra......" neyseki sorun yoktu.Ancak ikinci çalışta tatmamdı. Hırsız falan gelmişti veya yangın çıkmıştı telaşı ile açılmıştı telefon "annnnnnnnnnnneeeeeee ne zaman geliceksiniz" "sıkıldın mı oğlum sana ne aburlar cuburlar aldım, azcık daha, biraz sonra" "yok anne gelmeyin hemen siz zaten" .

Hök! Hı !... Bu ne olamaz evde bir şeyler karıştırıyor. 3 yaşında da bütün cifi leğene doldurup lavaboya sandalye dayayarak suyla bıcı bıcı yapmamış mıydı iki arada bi derede bu böcek. Hadi durmak yok eve marş İnşallah bütün ev batmadan yetişiriz.

Bu kez sürekli arayan ben olaraktan "oğlum napıyosun sen annem" ler başlamış o ise her seferinde telaşlı telaşlı "daha gelmeyin yaaaaa" sözcükleriyle cevap vermişti. Artık olay anlaşılmıştı evde bir şeyler karıştırılmaktaydı ama ne.....

Kapıyı üçüncü çalmamızda sesizce açıp kaçan bir karartıdan sonra koridorda görülen manzara inanılmazdı.Fayanslar kıpkırmızı lekelerle doluydu . Bayılmak üzereydim ,bu kan olabilir miydi endişesini yaşarken kocacımın attığı kah kaha ile birazcık sakinleşmiştim koridorun diğer ucunda özenle kesilerek yapılmış ve eline koli bandıyla yapıştırılan tabancası ile öylece yatan karton bir adam duruyordu. İşte o esnada yıldırım gibi her tarafı ilginç aletlerle donatılmış oğlum göründü. "Annneeeeeeee bak kötü adamı evde tek başınadaki çocuk gibi yakaladım, bayıltım onu, dikkat edin her an ayılabilir."

Çok şükür yerdeki kan benzeri lekeler haricinde sorun yoktu minik oğlumuz kendince eve giren kötü adamı bir güzel haklamıştı.Peki o lekeler nasıl elde edilmişti, onlar neydi?
Hiç inanmayacaksınız ama benim dahi oğlum kan süsü verebilmek için evdeki bütün narları sıkıp sıkıp kan lekeleri elde etmişti,neyseki sadece fayanslara sıkarak annesini yolluk silme derdinden kurtarma inceliğini göstermişti........

5 Şubat 2008 Salı

UNUTAMADIM NE OLUR ANLA BENİ



Canım arkadaşım İncefikirlim'in sitesinde gördüğüm ve çok beğendiğim kelime oyunlarına katılmak istedim ben de.Konumuz ertelemek/ertelenmek üzerine.....


Henüz yedi yaşında olmasına rağmen çevresinde olup biten, bütün o ciddi gelişmelerin fazlasıyla farkındaydı.Evdeki telaş, endişeli yüzler,koşuşturmalar,sık sık edilen dualar,habire hastaneye gidiş gelişler, sanki bütün olup bitenler,onları ileride önemli gelişmelerin bekleklediğinin habercisiydi.

Sormak için her teşebbüsü annesinin "dur bakalım her şey belli olsun hepsini anlatacağım merak etme anneciğim " demesiyle engellenmişti. Çok meraklanıyordu. Taa ki annesi ve yakın bir arkadaşının konuşmasına istemeden... yo hayır aslında ayıp da olsa isteyerek, kulak misafiri olmasıyla merak ettiklerini öğrendiği güne kadar.

Babasının her ne ise, guatır hastası olduğu anlaşılmıştı.Bu hastalık babannesinden geçmişti, ona göre galiba bulaşıcıydı.Aslında büyüdüğünde hastalığın ırsi olduğunu öğrenecekti, ancak o minik kafasıyla anlayamayarak bulaşıcı sanmıştı. Acaba babaannesi bütün aileye bulaştırmış olabilir miydi?

Çok önemli bir hastalık olmamasına rağmen babasının ki çok büyümüştü.Henüz tahlil ve röntgen sonuçlarını bekliyorlardı.

Nihayet merak ettiklerini öğrenmeyi başarmış, çok önemli olmadığını duyduğu için de sevinmişti.Annesine de sitem etmişti içten içe sanki daha önce söylese ne olacaktı ki çok şükür çok önemli bir şey değildi işte.

Tahlil ve röntgen sonuçlarının alınacağı gün anne ve babasının yüzlerindeki o endişeli ifadeyi yıllar sonra bile hep hatırlayacağını neden bilebilirdi.

Annesi ondokuzunda evlenmiş,yirmisinde onu doğurmuş yirmiyedi yaşında genç bir kadındı. İnsanlar onu her zaman dobra dobra olduğu için severlerdi.Asla kimsenin arkasından konuşmaz söylenmesi gereken ne ise yüzlerine söylerdi."Bıçkın bir delikanlı gibidir benim karım derdi babası hep, tutuğunu koparır, hiç bir iş elinden kurtulamaz"

Eeee kurtulmaz kurtulmazdı da, peki sonuçları aldıklarında o koskocaman yürekli,her işi başarabilen, dağlar gibi güçlü annesi neden böyleydi.Sanki kolu kanadı kırılmış, gücünü yitirmiş bir kartal gibi çaresiz...

Ne kardeşinin ne de onun varlığına dikkat edecek durumda olmadan her şeyi bir bir anlatıvermişti tüm ev ahalisine ."Bu hastalık ahtapot gibi sarmış yüreğini,ne ucu varmış ne bucağı, bulamamışlar işte . Eğer bir ucunu bulurlarsa ameliyata alacaklar yoksa yapılacak bir şey yok dediler yaaaaa yooookkkk" diyerek ağlamaya başlamıştı.

Ne demekti yapılacak bir şey yok , ne yani babası ölecek miydi şimdi? O ve kardeşi de başlamıştı anneleriyle birlikte ağlamaya .Birden çocuklarının varlığın farkeden annesi hemen her ikisin de kucağına oturtarak sakinleştirmeye çalıştı."Korkmayın annecim hiç bir şey olmayacak,babanız çok iyi olacak,Allah onu bize bağışlayacak.Hem daha yapılacak o kadar çok güzel şeylerimiz var ki."Bu sözler ne annesini ne de kardeşleri susturabilmiş birbirlerine sarılarak dakikalarca öylece ağlamışlardı.

Bir kaç gün böyle ağlamaklı ve sesiz bir yuva oluvermişti,o eğlenceli yuvaları.Hiç babalarının yanından ayrılmıyorlar,hep onu öpüp kokluyorlardı.Moral vermek için onu güldürmeye çalışıyorlar ama kendileri bile güldürmeyi başaramıyorlardı.

Artık, son tahlil ve röntgen sonuçlarının alındığı gün çıka gelmişti.Pencereden anne ve babalarını gelişlerini gördükleri an, anlamışlardı iyi bir şeylerin olduğunu.Gülerek, hızlı adımlarla ve bir müjde vermek için sanki uçarak geliyorlardı.

Evet babasının ahtopotunun kolu bulunmuştu ve ameliyat günü belli olmuştu.Evlerine bayram mı gelmişti ne....
Hemen hazırlıklara başlandı.Babasının hastanede ne kadar kalacağı belli olmadığı için annesi büyük bir çanta hazırlamıştı.
Ameliyat anı geldiğinde kendilerini her zaman şevkatle kucaklayan, hayatta olup bitenleri büyük adamlarmış gibi onlara özenle anlatan, karşılaşılan her zorluk için çıkış yollarının varlığını öğreten, bazen bir jöle kadar yumşak , bazen sert; ama her zaman dimdik babasını sedyede görmek içini kanatmıştı, tırmalaya tırmalaya. "Olsun" dedi sessizce kendi kendine "şimdi iyi olup gelecek".
Hiç bu kadar uzun geçmemişti zaman.Ama sonra öğrendi ki gerçekten de çok uzun sürmüştü ameliyat.Dile kolay tam yedi saat sonra çıkarmışlardı babasını.Doktorun söylediğine göre Türkiye'nin ikinci büyük ameliyatıydı ve çok güzel geçmişti...
İşte hiçbir zaman unutmadı o kötü anları küçük kız. Otuzbeşine geldiğinde bile unutmadı . Babaannesinin bulaştırdığı guatır hastalığını, sağlığına inat aldırmayı ertelemesi belki de hala unutamadığındandı.
ÇOK ÖNEMLİ NOT:Bebek ve çocuklarda; büyüme ve gelişme geriliği, zeka düzeyinin akranlarına göre en az 13.5 puan daha düşük olması, öğrenme yeteneği ve okul başarısında azalma, gebelerde düşük ve ölü doğum riskinde artma ve her yaşta guatr, iyot yetersizliğinin oluşturduğu önemli sağlık problemlerinden sadece birkaçıdır.

30 Ocak 2008 Çarşamba

BU SÖMESTR BİR ÇILGINLIK YAPTIK

Nihayet o özlemle beklediğimiz yarıyıl tatiline kavuştuk.Ne dönemdi ama benim için. Sanıyorum hiç bu kadar koşturmamıştım. Okulda altı şubede Osmanlı'yı Dünya Savaşı'na sokup,Kurtuluş Savaşı'nın hazırlık dönemini temcit pilavı gibi döne döne anlatmam,Lise ikilerde henüz Osmanlı'yı kurmam,Lise üçlerde Osmanlı kültürüyle boğuşmamın dışında kazanılan yarışma ve hummalı geçen hazırlık dönemi,rüyamda bile göremeyeceğim İtalya (ah Venedik ah!) gezisi,dönüşte apar topar taşınma1.,2. ve 3 . yazılılar, ortalamalar ve en nihayetinde karne günü .Tabi bu arada yemek yap,temizlik yap ,analık yap,hatunluk yap,yap da yap.Tam pilim bitmek üzereydi ki bu tatil çok iyi geldi.


Geldi geldi de amma velekin, her sene ki gibi ebebeyinler de gaza geldi.Eeeeeeee ne zaman yola çıkıyomuşuz önce oraya mı yoksa buraya mı gidiyomuşuz, aman yollar kötü olabilirmiş dikkatli olaymışız, kalın giyineymişiz.vs,vs,vs.


Sıkı durun peki bu kadar yorgunluğun ardından o kadar yolu ve valiz topla yerleştir teranesini kafası götüremeyecek olan biz ne yaptık biliyor musunuz ? Kazan kaldırarak, ayaklanma çıkarmak suretiyle bu sene tatilimizi evimizde geçireceğimizi nazik bir dille belirttik.


Oh çok da zor olmuyomuş, bu bizim ilk kez, Bismillah tatil başlar başlamaz arabaya atlamadan gitmeyişimiz .Perşambe gecenin körüne kadar yerleştirilen valizler,yangından mal kaçırır gibi cumadan çıkılan yolculuklar bir hengameydi ki sormayın. Aynı telaşla dönüş ve tatili hiç anlayamadan hatta yorgun olaraktan başlanan yeni bir maraton.


Biliyorum okuyunca kızıcaksınız canımcım böyüklerim size saygım sonsuz Valla ben de sizin kadar özledim de anacım bi nefes alalım dedik senye geliriz İnşallah CUMA'dan (belki).


Şimdi ne mi yapıyoruz,istediğmiz vakitte kalkıp istediğim vakitte yatıyoruz,çarşıya takılıyoruz,bir kaç işin ucundan tutuyorum (dikkat edin bu cümlem tekildir).


Fırsat olursa şöyle küçümencik Ankara'ya kaçalım diyoruz.Eeee cadı hanım noldu hani yolculuk, valiz falan yoktu diyorsunuz.Haklısınız.valiz yok valla şöyle iki güncük oğluşumu diş estetiğine götürcem de yamuk çıkıyolar söylemesi ayıp,hem de ordaki arkadaşlara takılıp malumunuz Bartın'da hasret kaldığımız plazaları gezelim diyoruz.Kızılay' da döner yemeden de olmaz tebi.


Az kalsın unutuyordum oğluşumun ilk karnesi bizi gururlandırdı teyzeleri hepiciğimiz 5 naçizane .Böyle olunca karne hediyesi de uçuyor malumunuz. Biz de Ankara'ya bıraktık hediyeyi, orada orcinal bir şeyler bulur nasıl olsabenim böceeemm...Bakın oğluşum ve karnesi.Allah tüm okullulara zihin açıklığı versin İnşallah.


Şu dikkate bakar mısınız?

10 Ocak 2008 Perşembe

ÖĞRETMENLİK RAHAT MESLEK !


BİZ ÖĞRETMENLERE; NE GÜZEL İŞİNİZ , BOL TATİLİNİZ VAR, YATA YATA PARA KAZANIYORSUNUZ DİYENLER HAKLI. AŞAGIDA ÖĞRETMENLERİN YAPTIKLARI İŞLERİ OKUYUNCA ÖĞRETMENLİĞİN GAYET BASİT BİR MESLEK OLDUĞUNU SİZ DE GÖRECEKSİNİZ.

AMA SONUNA KADAR OKUYACAKSINIZ ÖYLE HEMEN PES ETMEK YOK TAMAM MI?

1- Toplantılara katılınacak, katılınılan toplantıların tutanakları tutulacak(zümre toplantısı,veli toplantısı)

2- Yıllık plan yapılacak

3- Günlük plan yapılacak

4- OGYE çalışmasına katılınacak

5-TKY çalışmalarında bulunulacak

6- Nöbet tutulacak

7- Sınıflar düzenlenip panolar hazırlanacak

8- Toplantılar hafta sonları veya ders saatleri dışında yapılacak

9- Kurumların açtığı sınavlara ucuz iş gücü olarak gidilecek,

10- Seçimlerde zorunlu olarak sandık başkanı olunacak

11- Envai çeşit tören, kutlama vb. proğrama katılınacak.

12- Her hafta tüm öğrenciler için ve tüm derslerde değerlendirme formları

doldurulacak.

13- Kişisel dosyalar her dönem sonunda doldurulacak.

14- Öğrenci tanıma fişleri doldurulacak.

15- Portfolyo dosyalarına hiçbir çalışma getirmeyen öğrencilere

çalışmalarını getirmeleri için yalvarılacak.

16- Öğretmenliği öğretmenlerden iyi bilen velilere dert anlatılacak.

17- Sosyal kulüp çalışmaları ve toplantıları yapılacak.

18- Rehberlik çalışmaları, anketleri yapılacak ve raporları tutulacak

19- Ders işlemek yerine internetteki ve kitaplardaki bilgileri bize

okuyarak "bak okuyan toplumuz" imajı veren insanların zorunlu

seminerlerine katılınacak.

20- Pansiyonda nöbet esnasında

öğrencilerin yemek etüt, uyku, banyo, hastalık, can sıkıntısı, aileden

ayrılık sendromu, koğuş ve oda düzeni durumlarına bire-bir müdahil

olunacak.

21- Sınırsız sorumluluk, öğrenci takılıp düştüğünde polise

ifade verilecek. Hiçbir dayanağı olmaksızın dayakçı öğretmen olmakla

suçlanılacak.

22- Öğrencilere çalışma kâğıdı hazırlanacak

23- Öğrencilere yarın ne gibi etkinlikler yaptırabilirim diye düşünülecek

24- Velilerle görüşülecek

25- Teneffüslerde çocukların şikâyetleri dinlenecek

26- Panolara asılan şeyler belli aralıklarla dosyalanacak

27- Her hafta rehberlik ve sosyal etkinlikler dersi için tutanak

tutulacak

28- Toplum hizmeti için zaman yaratılacak

29- 40 dk içinde yüz kere öğretmenim diyen bücürlere efendim denilecek

30- Kavga edenler ayırt edilecek, kafası gözü yarılanlara pansuman

yapılacak,

31- Değerlendirme testleri hazırlanacak

32- Değerlendirme testleri evde değerlendirilecek,

33- Üstüne saldıran veliler ikna edilecek,

34- Bilgi yarışmalarına öğrenci hazırlanacak,

35- Öğrencilerin evlerine gidilip hal hatırı sorulacak,

36- Saha çalışması yapıp okula gelmeyen öğrencileri toplayacak ve okula

getirecek,

37- Temizlik, spor, fotokopi, demirbaş, sabun, tuvalet kağıdı için para

toplanılacak,

38- Taşımalı öğrencileri sabah servisten inerken sayıp kontrol edilecek,

39- Öğle yemeğinde listeden çağırıp sıraya koyulacak,

40- Okul çıkışı öğrenciler servislerine bindirilecek.

41- Belirli Gün ve Haftalarla ilgili program hazırlanacak,

42- Öğrencilere katılım için yalvarılacak,

43- Belirli günler ile ilgili pano hazırlanacak,

44- Panolar için yazı ve şiirler, bulunacak ya da kontrol edilecek.

45- Veliler okulda bilgilendirilip, eğitilecek

46- Kanuni hak olan sevk ve izin istenirken mahcup, hafif ve ince bir sesle

rica edilecek ve sevk dersin olmadığı bir zamana denk getirilecek,

hasta hasta derslere girilecek, bazı yerlerde muayene saati sevke

yazdırılacak (diğer çalışanlara da mesai dışında mı sevk alın deniliyor

acaba).

47- Veli toplantıları yapılacak.

48- Okul aile birliği toplantılarına katılınıp velilerin kahırları

dinlenecek.

49- Her dönem ve gerektiğinde zümre toplantıları yapılıp tutanak

hazırlanacak.

50- Yeni müfredat konusunda veliler bilgilendirilecek.

51- Gözlem dosyaları tutulacak

52- Etkinlik yaptırılacak(yapmayanlara bir şey yapılmayacak)

53- Sınıf başkanı, kitaplık görevlisi, temizlik başkanı seçilip

görevlerini yapıp yapmadıkları günlük olarak takip edilecek.

54- Hizmetlilere ya da idareye bildirilen temizlik, tamirat ve görüşler
bu

kişiler tarafından dikkate alınmayacak.

55- Gelen giden evrak defteri doldurulacak

56- Laboratuar düzenlenecek, temizlenecek

57- Müdür ve müdür yardımcılarının yapmak istemedikleri görevler

yapılacak

58- Çocukların elbise, saç, tırnak temizliği ile ilgilenilecek.

59- Deneyler, gözlemler, etkinlikler için hazırlık yapılacak.

60- Beslenme saatinde beslenme yaptırılacak.

61- Başarısızlığın sebebi

araştırılacak.

62- Mahallede kavga edenlerin aileleri okulda dinlenecek.

63- Müdür Beye hesap verilecek.

65- Dersi boş olan, derslerine branş

öğretmenleri giren (özellikle sınıf öğretmenleri) öğretmenler,

''İşlerim var şu boş sınıfa derse giriver'' diyen idarecilerin

derslerine girilecek.

66- Birilerine ek ders ücreti verebilmek için

açılan seminer, hizmet içi eğitim vb. şeylere gerçekten ihtiyacı olup

olmadığını bilmeden, sormadan zorunlu olarak ders saatleri dışında

katılmak zorunda kalınacak.

67- Sorumluluğu çok yüksek olan nöbetçilikler yapılacak.

68- Son zamanlarda artık iyice raydan çıkan eğitim sisteminde

öğretmenlikten çok dadılık yapılacak.

69- Müdür ve müdür yardımcılarının

imalı ve iğneli sözlerine kulak asılmayacak, duymazlıktan gelinecek.

70- Spor parası toplanacak.

71- Yakacak ve ihtiyaçlar için aidat toplanacak hatta vermeleri için

yalvarılacak

72- Onur kurulu ve disiplin kurulu toplantılarına katılınacak

73- Nöbet günü ve diğer günler öğrencilerin kılık kıyafet kontrolü

yapılacak

74- Nöbet defterine gelmeyen öğretmen yazılacak ve sınıf defteri

imzalanacak.

75- Zaman zaman öğrenci çantalarına arama yapılacak

76- Okula getirilmesi yasak olan eşyalar için tutanak tutulacak ve bu

eşyalar ailelerine teslim edilecek.

77- Aidat toplanacak hatta vermeleri için yalvarılacak

78- Nöbetlerde mıntıka temizliği yaptırılacak.

79- Ünitelendirilmiş Yıllık Plan Yapılan Açıklamalar

80- İş Günü Takvimi

81- Ünite Süre Çizelgesi

82- Yıllık Çalışma Programı

83- Haftalık Ders Programı

84- Ünite Çalışma Dosyası

85- Sınıf Ders Defteri

86- Deney defteri Raporu

87- Gezi Planı

88- Öğrenci Kişisel Robşayanı

89- Öğretmen Not Defteri

90- Kitaplık ve Defteri

91- Çevre İncelemesi

92- Tebliğler Dergisi Fihristi

93- Sınıf Demirbaş Listesi

94- Ders Dışı Etkinlik Dosyası

95- Yazılı Kağıt ve Cevapları

96- Ödev Listesi-Ödevler

97- Dershane Araçları

98- Koordinasyon Kurulu Kararı

a. Cümle Listesi

b. Metin Defteri

c. Metinler

d. Kontrol Tablosu

99-Yazılı sorusu hazırlanacak , bu yazılı test ise sorular seçilip kes yapıştır yapılacak ,

100-milyonlarca yazılı kağıdı okunacak

101-Okunan yazılılar önce not defterine sonra bilgisayara geçirilecek

102- Dönem sonu çıkarılan karnelere öğrenci ile ilgili görüşler yazılacak

103- Fotokopi çektirebilmek için okul idaresine kırk takla atılacak


104 Öğrencilere ÖSS'e kazandırılacak

104 - ?????????????????????

BİR DE BİZ ÖĞRETMENLER ÇOK YORULUYORUZ DERİZ. ŞUNCACIK İŞ YAPMAKLA HİÇ İNSAN YORULUR MU?


NOT:Unuttuklarım varsa ki vardır tüm meslektaşlarım listeye ekleyebilirler.Mutlu kalın.

3 Ocak 2008 Perşembe

GÖRMEMİŞİN EVİ OLMUŞ TUTMUŞ BLOGUNU UNUTMUŞ


Canım blogum ve canım blogdaşlarım, ne çok kaybolmuşum ben yahu valla işten güçten kaybolmuşluğumun farkına bile varmamışım vesselam .Napmışım ben, nerdeyse bir sene geçmiş yazmayalı.Ne nerdeysesi canım harbiden de geçmiş işte. Tamam kaybolmuşum kaybolmuşum da peki boş durmuş muyum? Hayırrrrrrrrrrr.


Aslında "Maldivler (inşallah doğru yazmışımdır) deydim de internet yoktu şöyle uzunca bir tatil yaptım ulen beyaz kumlarda", demek isterdimdi emme nerde anacım nerdeeeeeeeee. Bal gibi de çalıştım sevgili arkadaşım eşşekvari (bu arada Barış Manço'yu rahmetle anıyorum) Peki naptım di mi? Şimdi Allah için güzel soru ancak neresineden başlıyacağımı bilemediğim için ayıp olmazsa pişkince şıkları görebilir miyim demek istiyorum.


Hadi bakem elimden geldiğince nacizane anlatem. Son postumdan sonra annemler geldiler tabi özleşmişiz uğrar mıyım internet falan ama Allah için doslarımın yazılarını okudum hele İncefikirlim'in anketi hala aklımda. Öyle hasret gider derken günlerdir hatta aylardır taşınamadığımız sevgili evimiz TOKİ konutlarına taşınma telaşımız başladı. Habire ertelediğim belki bir peri sihirle bizi hop diye oraya yerleştirir diye beklediğim taşınma hayalimden , valide sultanın kolarını sıvamasıyla uyandım "hadi artık ne duruyoruz bakın kaloriferleriniz de yanmaya başlamış taşınalım artık".Yahu dur hatun ben bir peri ısmarlamıştım o gelip şöyle bir burun hareketiyle atıvercek bizi diyemeden gerçek dünyanın acı gerçekleri bir tokat gibi çarpıvermişti yüzüme .(Türk filmi repliği gibi oldu valla) Lamı cimi yok taşınacağızzzzz.


E hadi taşınalım taşınalım da kolay mı o kadar. Valide sultanın bütün ev kırklaması gerek , bi de bana temizlik yaparken"kim şeyetmişte bu kadar uğraşıyosun "der hah işte kenarına bak bezini al anasına bak kızını al. Neyse canım hurçlar murçlar, şunlar bunlar, ev deki ıvır zıvırlar halloldu ve işite o büyük gün geldi.Sevgili taşıma şirketimizin bıçkın patronu aslında bir gün önceden kitap kolilerimizi atıvermişti bile eve . Evet atıvermişti diyorum malesef ertesi gün de mobilyaları kurmak ve yerleştirmek dışınde herbi şeyi atıverdi. Burda böyle evden eve taşıdılar işte yerleştirmelerini istemek neyine halt etmişin sen.Zaten adam ve profesyonel! ekibi beşinci kattan o kadar eşyayı indirmiş daha ne istiyosun.İşte o günden sonra başladı taşınma maceramız.


"Bu koli de ne vardı, bu poşet şu odanın, yaşasın bilgisayarın kablosunu buldum, hah ara kablo burdaymış,anne çişim geldi tuvalet kağıtları nerde" nidaları eşliğinde tüm atılıp saçılanları yerleştirdik nihayet, canım vefakar ve de cefakar anneciğimle.Bitanecik babacığım ise pencereleri slikonlamak, klozeti tamir etmek, kapı ayarlarını yapmak, balkonu alçılamak gibi işlerle meşgul olmak suretiyle yordu kendini (Yahu bırak damadın yapsın).İşler bitti mi nayır tabi ufak tefek yapılacaklar var nitekim internet bile bu gün bağlandı. Ama çok şükür artık yerleştik. Kurban bayramını beraber geçirdikten sonra annemler de gittiler şimdi azar azar küçük değişiklikler,küçük düzenlemeler yapıyorum. En güzeli de ne bilyor musun bunları yaparken mutlu oluyorum.Çünkü burası benim evim.Artık bütün duvarlar benim istediğimi istediğim yere çakabilirim.

Yıllardan sonra kira ve ev sahibi derdinden kurtulmuşum. Gelmişim 35 yaşına nihayet kendi evime kurulmuşum eeeeeee doğal olarak da bi çok şeyi unutmuşum. Dediğim gibi görmemişin evi olmuş blogunu ve blog arkadaşlarını işte böyle ihmal edivermiş.

Geçici bir süre için meraka düşürdüğün için de çok üzülüvermiş. Hadi biz çıkalım kerevetine elmaları o kayıp peri getire.